Lem'alar - page 416

Hâlbuki, İngilizin en yüksek meclis-i ilmiyesinin Meşi-
hat-ı İslâmiyeden sorduğu altı sualin cevabını altı yüz ke-
lime ile Meşihat-ı İslâmiyeden istedikleri zaman, bura Ma-
arifinin hürmetsizliğine uğrayan bir ehl-i marifet, o altı su-
ale altı kelime ile mazhar-ı takdir olmuş bir cevap veren
ve ecnebilerin en mühim ve hükemaların en esaslı düs-
turlarına hakikî ilim ve marifetle muaraza edip galebe ça-
lan ve kur’ân’dan aldığı kuvvet-i marifet ve ilme istina-
den Avrupa feylesoflarına meydan okuyan ve hürriyetten
altı ay evvel İstanbul’da hem ulemayı ve hem de mektep-
lileri münazaraya davet edip kendisi hiç sual sormadan
suallerine noksansız olarak doğru cevap veren
(HaşİYe)
ve
bütün hayatını bu milletin saadetine hasreden ve yüzer ri-
sale, o milletin türkçe olan lisanıyla neşredip o milleti
tenvir eden; hem vatandaş, hem dindaş, hem dost, hem
kardeş bir ehl-i marifete karşı en ziyade sıkıntı veren ve
hakkında adavet besleyen ve belki hürmetsizlik eden bir
kısım maarif dairesine mensup olanlarla az bir kısım res-
mî hocalardır.
İşte, gel, bu hale ne diyeceksin? Medeniyet midir? Ma-
arifperverlik midir? Vatanperverlik midir? Milliyetperver-
lik midir? Cumhuriyetperverlik midir? Hâşâ, hâşâ! Hiç,
hiçbir şey değil; belki bir kader-i İlâhîdir ki, o kader-i İlâhî,
o ehl-i marifet adamın dostluk ümit ettiği yerden
HaşİYe:
Yeni said diyor ki: Şu makamda eski said’in iftiharkârâne söy-
lediği şu sözlere ben iştirak etmiyorum. Bu risalede sözü ona verdiğim
için susturamıyorum. enaniyetlilere karşı bir parça enaniyetini göster-
sin diye sükût ediyorum.
adavet:
düşmanlık.
cumhuriyetperver:
cumhuriyetçi,
cumhuriyet taraftarı.
davet:
çağırma.
dindaş:
din kardeşi.
düstur:
kaide, kural, prensip.
ecnebi:
yabancı.
ehl-i marifet:
bilim, hüner ve sa-
nat sahibi kişiler; usta ve mahir
olanlar.
enaniyet:
benlik
esas:
asıl, temel.
evvel:
önce.
feylesof:
filozof.
galebe:
galip gelme, yenme, üs-
tünlük.
hakikî:
gerçek.
hâlbuki:
oysa ki.
hasretmek:
yalnız bir şeye mah-
sus kılmak.
hâşâ:
asla, kat’iyen.
haşiye:
dipnot.
hükema:
âlimler, filozoflar.
hürmet:
saygı.
hürriyet:
1908 de II. Meşrutiyetin
ilânı ile birlikte gerçekleşen yeni
sistemin halk arasındaki adı.
iftiharkârâne:
övünürcesine.
ilim:
okuyarak öğrenilen bilgi.
istinaden:
istinat ederek, dayana-
rak.
Y
irmi
i
kinci
l
em
a
| 416 | Lem’aLar
iştirak:
katılma.
kader-i İlâhî:
İlâhî kader, Al-
lah’ın kader kanunu.
kuvvet-i marifet:
ilim ve irfan
kuvveti.
lisan:
dil.
maarif vekâleti:
eğitim ba-
kanlığı.
maarif:
Eğitim Bakanlığı.
maarifperver:
ilmin yayılma-
sına çalışan ve hizmeti seve-
rek yapan, ilme düşkün.
makam:
mevki.
marifet:
bilgi.
mazhar-ı takdir:
takdire şa-
yan olmuş.
meclis-i ilmiye:
ilim meclisi,
âlimler parlamentosu.
medeniyet:
medenîlik, uygar-
lık.
mektepli:
eğitim ve öğretim
görmüş kişi.
mensup:
alâkası bulunan,
bağlı.
meşihat-ı İslâmiye:
İslâm’ın
ilmî meseleleri ile uğraşan
devlet dairesi.
milliyetperver:
milliyetini se-
ven.
muaraza:
birbirine karşı
gelme, kavga, çekişme.
mühim:
önemli.
münazara:
tartışma.
neşretme:
yayma, herkese
duyurma, tamim.
noksan:
eksiklik.
resmî:
devlet adına olan.
saadet:
mutluluk.
sual:
soru.
sukut:
susma.
tenvir etme:
nurlandırma, ay-
dınlatma, ışıklandırma.
ulema:
âlimler, bilginler.
vatanperver:
vatan sever.
ziyade:
çok, fazla.
1...,406,407,408,409,410,411,412,413,414,415 417,418,419,420,421,422,423,424,425,426,...1406
Powered by FlippingBook