kazanarak, nazar-ı dikkati kendine celp ederek, hüküme-
tin nüfuzu haricinde bir kuvvet, bir makam-ı içtimaî elde
etmeye çalıştığın, zahir hâlin ve eski zamandaki macera-i
hayatının delâletiyle anlaşılıyor. Bu hâl ise, şimdiki tabir-
le, burjuvaların müstebidâne tahakkümleri içinde hoş gö-
rünebilir. Fakat bizim tabaka-i avamın intibahıyla ve ga-
lebesiyle tezahür eden tam sosyalizm ve bolşevizm düs-
turları bizim daha ziyade işimize yaradığı için o sosyalizm
düsturlarını kabul ettiğimiz hâlde, senin vaziyetin bize
ağır geliyor. prensiplerimize muhalif düşüyor. onun için
sana verdiğimiz sıkıntıdan şekvaya ve küsmeye hakkın
yoktur.”
Elcevap: Hayatı içtimaiye-i beşeriyede bir çığır açan,
eğer kâinattaki kanun-i fıtrata muvafık hareket etmezse,
hayırlı işlerde ve terakkide muvaffak olamaz.
Bütün ha-
reketi şer ve tahrip hesabına geçer. Madem kanun-i fıt-
rata tatbik-i harekete mecburiyet var; elbette fıtrat-ı beşe-
riyeyi değiştirmek ve nev-i beşerin hilkatindeki hikmet-i
esasiyeyi kaldırmakla mutlak müsavat kanunu tatbik edi-
lebilir.
evet, ben neseben ve hayatça avam tabakasındanım.
Ve meşreben ve fikren müsavat-ı hukuk mesleğini kabul
edenlerdenim. Ve şefkaten ve İslâmiyetten gelen sırr-ı
adalet ile, burjuva denilen tabaka-i havassın istibdat ve
tahakkümlerine karşı eskiden beri muhalefetle çalışanlar-
danım. onun için, bütün kuvvetimle adalet-i tamme le-
hinde, zulüm ve tagallübün ve tahakküm ve istibdadın
aleyhindeyim.
Lem’aLar | 409 |
Y
irmi
i
kinci
l
em
’
a
muhalif:
karşıt, zıt.
mutlak:
kesin.
muvaffak:
başarılı.
muvafık:
uygun.
müsavat:
eşitlik.
müsavat-ı hukuk:
hukuktaki eşit-
lik.
müstebidâne:
diktatörcesine.
nazar-ı dikkat:
dikkatli bakış.
neseben:
nesepçe, soy bakımın-
dan.
nev-i beşer:
insan nev’i, insanlık.
nüfuz:
emir ve hükümlerin işle-
mesi, geçerli olması.
prensip:
esas, ilke.
sırr-ı adalet:
adalet sırrı.
sosyalizm:
üretim araçlarının ferdî
olmaktan çıkarılıp kamuya mal
edilmesi ve gelir paylaşımının dü-
zenlenmesi esaslarına dayanan
doktrin, toplumculuk.
şefkaten:
şefkat göstermek ve
acımak suretiyle.
şekva:
şikâyet, yakınma.
şer:
kötülük.
tabaka-i avam:
avam tabakası,
halk.
tabaka-i havas:
havas tabakası,
yaşayışça üstün ve zengin olan
sosyal sınıf.
tabir:
ifade.
tagallüp:
zorbalık, üstün gelme.
tahakküm:
zorbalık etme, zorla
hükmetme.
tahrip:
harap etme, yıkma.
tatbik:
uygulama.
tatbik-i hareket:
uygun hareket
etmek.
terakki:
yükselme, ilerleme.
tezahür:
zuhur etme, ortaya
çıkma.
vaziyet:
durum.
zahir:
görünen.
ziyade:
çok, fazla.
zulüm:
haksızlık, eziyet.
adalet-i tamme:
tam ve ek-
siksiz olan adalet.
aleyh:
karşı, karşıt.
avam:
halk.
bolşevizm:
Lenin tarafından
geliştirilen komünist nazariye
ve uygulama, ihtilâl yoluyla
proletarya iktidarı kurma ta-
raftarlığı.
burjuva:
zengin, şehirli, soylu.
celp:
kendi tarafına çekmek.
delâlet:
delil olma, gösterme.
düstur:
kanun, kaide, kural.
fikren:
fikir ile, düşünerek, zih-
nen.
fıtrat-ı beşeriye:
insanın ya-
ratılışı, insanın tabiatı.
galebe:
galip gelme, yenme,
üstünlük.
hariç:
bir şeyin dışı, dışarısı.
hayat-ı içtimaiye-i beşeriye:
insanların sosyal hayatı.
hikmet-i esasiye:
yaratılıştaki
hikmet.
hilkat:
yaratılış.
hükûmet:
yönetim.
intibah:
uyanma.
istibdat:
despotluk, hak ve
hukuku tanımama, zorbalık.
kâinat:
bütün âlemler, varlık-
lar, evren.
kanun:
yasa.
kanun-i fıtrat:
yaratılış ka-
nunu.
leh:
onun tarafına, ondan
yana.
macera-i hayat:
hayat mace-
rası, hayat seyri.
makam-ı içtimaî:
sosyal ha-
yattaki mevki, makam.
mecburiyet:
zorunluluk.
meşreben:
meşrepçe, meşrep
olarak.
muhalefet:
birinin düşünce-
sine zıt düşüncede bulunma.