ve hayat-ı içtimaiye-i beşeriyenin mühim amilleri ve ko-
miteleri, iştirak-i emval düsturunu kendilerine rehber et-
mişler. Bütün suistimalât ve zararlarıyla beraber, harika
bir kuvvet, bir menfaat elde ediyorlar. Hâlbuki, iştirak-i
emvalin, çok zararlarıyla beraber, iştirakle mahiyeti de-
ğişmez. Her birisi umuma gerçi bir cihette ve nezarette
malik hükmündedir; fakat istifade edemez.
Her ne ise, bu iştirak-i emval düsturu a’mal-i uhreviye-
ye girse, zararsız azîm menfaate medardır. Çünkü bütün
emval, o iştirak eden her bir ferdin eline tamamen geç-
mesinin sırrını taşıyor. Çünkü, nasıl ki dört beş adam-
dan, iştirak niyetiyle biri gaz yağı, biri fitil, biri lâmba, bi-
ri şişe, biri kibrit getirip lâmbayı yaktılar. Her biri tam bir
lâmbaya malik oluyor. o iştirak edenlerin her birinin bir
duvarda büyük bir âyinesi varsa, her birinin noksansız,
parçalanmadan, birer lâmba, oda ile beraber âyinesine
girer. Aynen öyle de, emval-i uhreviyede sırr-ı ihlâs ile iş-
tirak ve sırr-ı uhuvvet ile tesanüt ve sırr-ı ittihat ile teşri-
kü’l-mesai, o iştirak-i a’malden hâsıl olan umum yekûn
ve umum nur her birinin defter-i a’maline bitamamiha
gireceği, ehl-i hakikat mabeyninde meşhut ve vakidir. Ve
vüs’at-i rahmet ve kerem-i İlâhînin muktezasıdır.
İşte, ey kardeşlerim! sizleri inşaallah menfaat-i maddi-
ye rekabete sevk etmeyecek. Fakat menfaat-i uhreviye
noktasında bir kısım ehl-i tarikat aldandıkları gibi, sizin
de aldanmanız mümkündür. Fakat şahsî, cüz’î bir sevap
nerede, mezkûr misal hükmündeki iştirak-i a’mal nokta-
sında tezahür eden sevap ve nur nerede?
Lem’aLar | 399 |
Y
irmi
B
irinci
l
em
’
a
mabeyn:
ara.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası, ha-
kikati, iç yüzü, nitelik.
malik:
sahip.
medar:
sebep, vesile.
menfaat:
fayda.
menfaat-i maddiye:
maddî men-
faat.
menfaat-i uhreviye:
ahirete ait
menfaat, fayda.
meşhut:
görünen, şahadet edilen
mezkûr:
zikredilen, anılan.
misal:
örnek.
mukteza:
iktiza eden, gereken, lâ-
zım gelen.
mühim:
önemli.
mümkün:
olabilir.
nezaret:
gözetme.
noksan:
eksiklik.
nokta:
yön, cihet.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
rehber:
kılavuz.
rekabet:
rakip olma hâli, birbirini
çekememe.
sevap:
mükâfat.
sevk:
sürme.
sır:
gizli hakikat.
sırr-ı ihlâs:
ihlâs sırrı.
sırr-ı ittihat:
ittihat sırrı, birleşme
sırrı.
sırr-ı uhuvvet:
kardeşlik sırrı.
suistimalât:
kötü kullanmalar.
şahsî:
şahısla ilgili, hususî.
tamamen:
büsbütün.
tesanüt:
dayanışma.
teşrikü’l-mesai:
ortak beraber ça-
lışma.
tezahür:
ortaya çıkma, meydana
çıkma.
umum:
bütün.
vaki:
vukua gelen, olan.
vüs’at-i rahmet:
İlâhî rahmet ve
merhametin genişliği, büyüklüğü.
yekûn:
toplam.
a’mal-i uhreviye:
ahirete ait
iş, hareket ve ibadetler.
amil:
idareci, vali.
azîm:
büyük, yüce.
bitamamiha:
tamamen, bütü-
nüyle.
cihet:
yön.
cüz’î:
az, küçük.
defter-i a’mal:
insanların işle-
diği ve yaptığı şeylerin kayde-
dildiği defter.
düstur:
kaide, kural, prensip.
ehl-i hakikat:
hakikati arzu-
layanlar, gerçeği bulup onun
peşinden gidenler.
ehl-i tarikat:
tarikat ehli, kal-
bini dünyanın fânî işlerinden
ayırıp, Allah sevgisi ile bağla-
yan kimseler.
emval:
mallar.
emval-i uhreviye:
uhrevî mal
ve servet.
fert:
birey.
fitil:
mum, kandil ve lâmbada
yağı emerek yanmayı sağla-
yan bükülmüş ip veya bez
parçası.
harika:
olağanüstü.
hâsıl:
meydana gelen, ortaya
çıkan.
hayat-ı içtimaiye-i beşeriye:
insanlara ait olan sosyal ha-
yat.
hükmünde:
değerinde, ye-
rinde.
istifade:
faydalanma.
iştirak:
ortak olma.
iştirak-i a’mal:
aynı işe, çalış-
maya iştirak etmek, katılmak.
iştirak-i emval:
mal ortaklığı.
kerem-i İlâhî:
İlâhî lütuf ve ik-
ramlar.
kısım:
parça, takım.
komite:
encümen, hey’et.
kuvvet:
güç, kudret.