kuvvet-i maneviyesi dört binden geçtiğine, pek çok vu-
kuat-ı tarihiye şahadet ediyor.
Bu sırrın sırrı şudur ki: Hakikî, samimî bir ittifakta her
bir fert, sair kardeşlerin gözüyle de bakabilir ve kulakla-
rıyla da işitebilir. güya on hakikî müttehit adamın her bi-
ri yirmi gözle bakıyor, on akılla düşünüyor, yirmi kulak-
la işitiyor, yirmi elle çalışıyor bir tarzda manevî kıymeti
ve kuvvetleri vardır.
(HaşİYe)
üÇüNCü DüStUrUNUZ
Bütün kuvvetinizi ihlâsta ve hakta bilmelisiniz.
evet, kuvvet haktadır ve ihlâstadır. Haksızlar dahi,
haksızlıkları içinde gösterdikleri ihlâs ve samimiyet yü-
zünden kuvvet kazanıyorlar.
evet, kuvvet hakta ve ihlâsta olduğuna bir delil, şu hiz-
metimizdir. Bu hizmetimizde bir parça ihlâs, bu davayı
ispat eder ve kendi kendine delil olur. Çünkü, yirmi se-
neden fazla kendi memleketimde ve İstanbul’da ettiğimiz
hizmet-i ilmiye ve diniyeye mukabil, burada, sizinle yedi
Lem’aLar | 393 |
Y
irmi
B
irinci
l
em
’
a
siper:
sığınak, korunak.
sır:
gizli hakikat.
sırr-ı ihlâs:
Allah rızası için iş
yapma hakikati.
sırr-ı uhuvvet-i hakikîye:
hakikî
kardeşlik sırrı.
şahadet:
şahitlik.
tarz:
biçim, suret.
tesanüt:
dayanışma.
vasıta:
aracı.
vukuat-ı tarihiye:
tarihî hâdise-
ler.
zira:
fakat.
HaşİYe
: evet, sırr-ı ihlâs ile samimî tesanüt ve ittihat, hadsiz menfaate
medar olduğu gibi, korkulara, hatta ölüme karşı en mühim bir siper,
bir nokta-i istinattır. Çünkü ölüm gelse, bir ruhu alır. sırr-ı uhuvvet-i
hakikîye ile, rıza-i İlâhî yolunda, ahirete müteallik işlerde kardeşleri
adedince ruhları olduğundan, biri ölse, “diğer ruhlarım sağlam kalsın-
lar. zira o ruhlar her vakit sevapları bana kazandırmakla manevî bir
hayatı idame ettiklerinden, ben ölmüyorum” diyerek, ölümü gülerek
karşılar. Ve “o ruhlar vasıtasıyla sevap cihetinde yaşıyorum, yalnız
günah cihetinde ölüyorum” der, rahatla yatar.
ahiret:
öteki âlem.
cihet:
yön.
dava:
takip edilen fikir, iddia.
delil:
bir meseleyi ispata ya-
rayan şey, bürhan.
düstur:
kural, prensip.
fert:
kişi.
güya:
sanki.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hak:
doğru, gerçek.
hakikî:
gerçek.
haşiye:
dipnot.
hizmet-i ilmiye ve diniye:
ilim ve din hizmeti.
idame:
devam ettirme.
ihlâs:
samimiyet, bir işi, bir
ameli, başka bir karşılık bek-
lemeksizin, sırf Allah rızası için
yapma.
ispat:
doğruyu delil göstererek
meydana koyma.
ittifak:
fikir birliği etme,
uyuşma, birleşme.
ittihat:
birleşme.
kıymet:
değer.
kuvvet-i manevîye:
manevî
kuvvet.
manevî:
manaya ait.
medar:
kaynak.
menfaat:
fayda, yararlanılan
şey.
mukabil:
karşılık.
mühim:
önemli.
müteallik:
ilgili, alâkalı.
müttehit:
ittihat eden, birleş-
miş, birlik olmuş.
nokta-i istinat:
dayanak nok-
tası.
rıza-i İlâhî:
Allah rızası, Allah’ın
hoşnutluğu.
sair:
diğer, başka.
samimî:
içten, candan, gönül-
den.
samimiyet:
samimîlik, içten-
lik.