Lem'alar - page 394

sekiz senede yüz derece fazla edildi. Hâlbuki, kendi
memleketimde ve İstanbul’da, burada benimle çalışan
kardeşlerimden yüz, belki bin derece fazla yardımcılarım
varken, burada ben yalnız, kimsesiz, garip, yarım ümmî;
insafsız memurların tarassudat ve tazyikatları altında, ye-
di sekiz sene sizinle ettiğim hizmet, yüz derece eski hiz-
metten fazla muvaffakıyeti gösteren manevî kuvvet, siz-
lerdeki ihlâstan geldiğine kat’iyen şüphem kalmadı.
Hem itiraf ediyorum ki, samimî ihlâsınızla, şan ve şe-
ref perdesi altında nefsimi okşayan riyadan beni bir de-
rece kurtardınız. İnşaallah tam ihlâsa muvaffak olursu-
nuz, beni de tam ihlâsa sokarsınız.
Bilirsiniz ki, Hazret-i Ali (
rA
), o mu’cizevari kerametiy-
le ve Hazret-i gavs-ı Azam (
ks
) o harika keramet-i gay-
biyesiyle, sizlere bu sırr-ı ihlâsa binaen iltifat ediyorlar.
Ve himayetkârâne teselli verip hizmetinizi manen alkışlı-
yorlar. evet, hiç şüphe etmeyiniz ki, bu teveccühleri ih-
lâsa binaen gelir. eğer bilerek bu ihlâsı kırsanız, onların
tokadını yersiniz. onuncu lem’adaki şefkat tokatlarını
tahattur ediniz.
Böyle manevî kahramanları arkanızda zahîr, başınızda
üstat bulmak isterseniz,
(1)
r
º p
¡p
°ùo
Ør
fn
G '
=
¤n
Y n
¿ho
ôp
Kr
D
ƒ o
j n
h
sırrıyla ihlâs-ı
tammı kazanınız.
Kardeşlerinizin nefislerini nefsinize şeref-
te, makamda, teveccühte, hatta menfaat-i maddiye gibi
nefsin hoşuna giden şeylerde tercih ediniz.
Hatta, en lâtif
ve güzel bir hakikat-i imaniyeyi muhtaç bir mü’mine
binaen:
-den dolayı.
Gavs-ı azam:
en büyük gavs, Ab-
dülkadir-i Geylânî Hazretlerinin
namı.
hakikat-i imaniye:
imana ait ha-
kikat.
harika:
olağanüstü.
himayetkârâne:
korumaya çalı-
şarak, himaye ederek.
ihlâs:
samimiyet, bir işi, bir ameli,
başka bir karşılık beklemeksizin,
sırf Allah rızası için yapma.
ihlâs-ı tam:
tam ihlâs.
iltifat:
ilgi gösterme, gönlü hoş
etme, teveccüh etme.
insafsız:
hakkı kabul etmeme,
adaletsizlik.
İnşaallah:
Allah’ın emri olursa, Al-
lah izin verirse manalarında kulla-
nılan bir dua.
itiraf:
kabahatini gizlemeyip söy-
lemek.
kat’iyen:
kesin olarak.
keramet:
Allah’ın velî kullarında
görülen olağanüstü hâller veya ta-
biatüstü hâdiseler.
keramet-i gaybiye:
gaypla ilgili
keramet, istikbal ile alâkalı kera-
met.
lâtif:
hoş, güzel.
lem’a:
parıltı.
makam:
mevki, yer.
manen:
mana itibarıyla, manaca.
manevî:
manaya ait.
menfaat-i maddiye:
maddî
menfaat.
mu’cizevari:
mu’cize gibi.
muhtaç:
ihtiyacı olan, ihtiyaç
içinde bulunan.
muvaffak:
başarılı.
muvaffakıyet:
başarı, başarılı
olma.
mü’min:
iman eden, inanan.
nefis:
kötü vasıfları kendisinde
toplayan hayırlı işlerden alıko-
yan güç.
riya:
iki yüzlülük, yalandan
gösteriş, samimiyetsizlik.
samimî:
içten, candan, gönül-
den.
sır:
gizli hakikat.
sırr-ı ihlâs:
ihlâs sırrı.
şan:
şöhret, ün.
şeref:
manevî büyüklük, yük-
seklik, yücelik.
şüphe:
tereddüt, kuşku.
tahattur:
hatırlama, hatıra ge-
tirme.
tarassudat:
gözlemeler, gö-
zetmeler.
tazyikat:
tazyikler, baskılar,
zorlamalar.
tercih:
bir şeyi diğerlerinden
üstün tutma, öne alma.
teselli:
avutma, güzel sözler
söyleyerek rahatlatma.
teveccüh:
yönelme, sevgi, ilgi
ümmî:
okuma yazma bilme-
yen, tahsil görmemiş.
zahîr:
yardımcı.
1.
Onları kendi nefislerine tercih ederler. (Haşir Suresi: 9.)
Y
irmi
B
irinci
l
em
a
| 394 | Lem’aLar
1...,384,385,386,387,388,389,390,391,392,393 395,396,397,398,399,400,401,402,403,404,...1406
Powered by FlippingBook