Lem'alar - page 406

W
*G n
?n
©n
L r
ón
b /
?p
ôr
en
G o
?p
dÉn
H %G s
¿
p
G o
¬o
Ñ°r
ùn
M n
ƒo
¡n
a $G n
¤n
Y r
?s
c
n
ƒn
àn
j r
øn
en
h
(1)
Gk
Qr
ón
b m
Ar
?n
T u
?o
µ
p
d
Bu mesele “üç İşaret”tir.
BİrİNCİ İŞaret
Şahsıma ve Risale-i Nur’a ait mühim bir sual:
Çoklar
tarafından deniliyor ki, “sen ehl-i dünyanın dünyasına
karışmadığın hâlde, nedendir ki, her fırsatta onlar senin
ahiretine karışıyorlar? Hâlbuki hiçbir hükümetin kanunu,
târikü’d-dünya ve münzevilere karışmıyor.”
Elcevap:
Yeni said’in bu suale karşı cevabı sükûttur.
Yeni said, “Benim cevabımı kader-i İlâhî versin” der.
Bununla beraber, mecburiyetle, emaneten istiare ettiği
eski said’in kafası diyor ki:
Bu suale cevap verecek, Isparta vilâyetinin hükûmeti-
dir ve şu vilâyetin milletidir. Çünkü bu hükümet ve şu
millet, benden çok ziyade bu sualin altındaki mana ile
alâkadardırlar. Madem binler efradı bulunan bir hükümet
ve yüz binler efradı bulunan bir millet benim bedelime
düşünmeye ve müdafaa etmeye mecburdur; ben neden
lüzumsuz olarak müddeilerle konuşup müdafaa edeyim?
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
alâkadar:
ilgili, alâkalı.
bedel:
karşılık.
efrat:
fertler.
ehl-i dünya:
dünyaya bağlı, ahireti
düşünmeyen.
emaneten:
emanet olarak.
hâlbuki:
oysa ki.
hükûmet:
devlet, yönetim.
istiare:
bir kelimeyi konulduğu
manada kullanmanın da caiz ol-
masıyla beraber, başka bir ma-
nada kullanma sanatı.
işaret:
nişan, alâmet.
kader-i İlâhî:
İlâhî kader, Allah’ın
kader kanunu.
lüzumsuz:
gereksiz.
mana:
anlam.
mecbur:
zorunlu olma.
mecburiyet:
mecbur olma, zaru-
rîlik durumu, zorunluluk.
mesele:
önemli konu.
müdafaa:
savunma.
müddei:
dava eden, iddia sa-
hibi.
mühim:
önemli.
münzevi:
inzivaya çekilen,
herkesten uzaklaşıp yalnız ya-
şayan.
rahman:
sonsuz merhame-
tiyle acıyan, esirgeyen, bütün
varlıkların ilâhı olması sebe-
biyle hepsine genel anlamda
merhametini yönelten, mer-
hametiyle bütün yaratıkları
kuşatan Allah.
rahîm:
merhametli, acıyıp
esirgeyen, özellikle mü’min-
lere rahmet eden, yaratıkla-
rına hususi merhameti olan
Allah.
sual:
soru.
sükût:
susma, konuşmama.
takdir:
tayin etme, miktarını
belirleme.
târikü’d-dünya:
dünya işlerini
bırakan.
tevekkül:
Allah’a bırakma, Al-
lah’a güvenme.
vilâyet:
il.
ziyade:
fazla.
1.
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
Allah’a tevekkül edene Allah kâfidir. Allah emrini mutlaka gerçekleştirir. Allah her şeye bir
ölçü takdir etmiştir. (Talâk Suresi: 3.)
Y
irmi
i
kinci
l
em
a
| 406 | Lem’aLar
1...,396,397,398,399,400,401,402,403,404,405 407,408,409,410,411,412,413,414,415,416,...1406
Powered by FlippingBook