Ne mümkün zulüm ile, bîdâd ile imha-i hakikat?
Çalış, kalbi kaldır, muktedirsen âdemiyetten!
Veyahut,
Ne mümkün zulüm ile, bîdâd ile imha-i fazilet?
Çalış, vicdanı kaldır, muktedirsen âdemiyetten!
evet,
imanlı fazilet medar-ı tahakküm olmadığı gibi,
sebeb-i istibdat da olamaz
. tahakküm ve tagallüp etmek
faziletsizliktir. Ve bilhassa ehl-i faziletin en mühim meş-
rebi acz ve fakr ve tevazu ile hayat-ı içtimaiyeye karış-
mak tarzındadır. lillâhilhamd, bu meşrep üstünde haya-
tımız gitmiş ve gidiyor. Ben kendimde fazilet var diye fa-
hir suretinde dava etmiyorum. Fakat, nimet-i İlâhiyeyi
tahdis suretinde şükür etmek niyetiyle diyorum ki:
Cenab-ı Hak, fazl ve keremiyle, ulûm-i imaniye ve
kur’âniyeye çalışmak ve fehmetmek faziletini ihsan et-
miştir. Bu ihsan-ı İlâhîyi bütün hayatımda, lillâhilhamd,
tevfik-i İlâhî ile şu millet-i İslâmiyenin menfaatine, saade-
tine sarf ederek, hiçbir vakit vasıta-i tahakküm ve tagal-
lüp olmadığı gibi, ekser ehl-i gafletçe matlûp olan tevec-
cüh-i nâs ve hüsn-i kabul-i halk dahi, mühim bir sırra bi-
naen benim menfurumdur; onlardan kaçıyorum. Yirmi
sene eski hayatımı zayi ettiği için onları kendime muzır
görüyorum. Fakat risale-i nur’u beğenmelerine bir
emare biliyorum, onları küstürmüyorum.
İşte ey ehl-i dünya! dünyanıza hiç karışmadığım ve
prensiplerinizle hiçbir cihet-i temasım bulunmadığı ve
Lem’aLar | 411 |
Y
irmi
i
kinci
l
em
’
a
matlûp:
talep edilen, istenilen.
medar-ı tahakküm:
zorbalık se-
bebi, tahakküm vesilesi.
menfaat:
fayda.
menfur:
kendisinden nefret edi-
len.
meşrep:
gidiş, hareket tarzı, tavır.
millet-i İslâmiye:
İslâm milleti.
muktedir:
iktidarlı, kuvvetli.
muzır:
zararlı.
mühim:
önemli.
nimet-i İlâhiye:
Allah’ın nimeti.
niyet:
maksat.
prensip:
esas.
saadet:
mutluluk.
sarf:
harcama.
sebeb-i istibdat:
istibdadın sebebi;
baskı, zorlama nedeni.
sırra binaen:
sırdan dolayı.
suret:
biçim, tarz.
şükür:
nimet ve iyiliğin sahibini
tanıma ve ona karşı minnet
duyma.
tagallüp:
zorbalık, üstün gelme.
tahakküm:
zorbalık etme, zorla
hükmetme.
tahdis:
nimete karşı şükretme.
tarz:
biçim, suret.
tevazu:
alçak gönüllülük.
teveccüh-i nâs:
insanların alâkası,
yönelmesi.
tevfik-ı İlâhî:
Cenab-ı Hakkın in-
sanı doğru yola lütfu ile sevk et-
mesi, başarılı kılması.
ulûm-i imaniye ve Kur’âniye
:
iman ve Kur’ân ilimleri.
vakit:
zaman.
vasıta-i tahakküm:
baskı ve zor-
balık vasıtası.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayrı şerden
ayırt etmeye yardımcı olan ahlâkî
duygu.
zayi:
ziyan.
zulüm:
haksızlık, eziyet.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
âdemiyet:
insanlık.
bîdâd:
zulüm, işkence.
bilhassa:
özellikle.
Cenab-ı Hak:
Allah.
cihet-i temas:
bağlantı yönü,
temas yönü.
dava:
iddia.
ehl-i dünya:
dünyaya bağlı,
dünya adamı, ahireti düşün-
meyen.
ehl-i fazilet:
faziletli kimseler,
fazilet sahipleri.
ehl-i gaflet:
dünyaya daldığın-
dan dolayı ahiretin farkında ol-
mayan.
ekser:
pek çok.
emare:
alâmet, belirti.
fahir:
övünme.
fakr:
fakirlik.
fazilet:
değer; meziyet, ilim,
iman ve irfan itibarıyla olan
yüksek derece.
fazl:
alicenaplık, ihsan, cö-
mertlik.
fehim:
anlama, kavrama.
hayat-ı içtimaiye:
sosyal ha-
yat, toplum hayatı.
hüsn-i kabul-i halk:
halkın
güzel alâkası.
ihsan:
bağışlama, ikram etme,
lütuf.
ihsan-ı İlâhî:
İlâhî ihsan; Ce-
nab-ı Hakkın mahlûkatına ih-
san ettiği bütün nimetler, ik-
ramlar.
iman:
inanç, itikat.
imha-i fazilet:
fazileti yok et-
mek.
imha-i hakikat:
hakikati sus-
turmak, gerçeği ortadan kal-
dırmak.
kerem:
cömertlik, lütuf, ihsan.
Lillâhilhamd:
Allah’a hamd ol-
sun ki...