almak istedi. Birden bu ehl-i dünyanın hadsiz hassasiyet-
le ve hatta riyakârlığın zerrelerini de hissedebilir bir tarz-
da, birden bana iliştiler. Ben Cenab-ı Hakka şükrediyo-
rum ki, bunların zulmü bana bir vasıta-i ihlâs oldu.
@ p
Ú/
WÉn
«°s
ûdG p
äGn
õn
ªn
g r
øp
e n
?p
H o
Pƒo
Yn
G u
Ün
Q r
?o
bn
h
(1)
p
¿o
hôo
°†r
ën
j r
¿n
G u
Ün
Q n
?p
H o
Pƒo
Yn
Gn
h
r
ßn
Ør
MGn
h »/
ær
¶n
Ør
Mp
G @ n
Ú/
¶p
aÉn
?r
G n
ôr
«n
NÉn
j o
ß«/
Øn
M Én
j o
ßp
aÉn
M Én
j -n
G
p
¿Én
°ùr
fp
’r
Gn
h u
øp
÷r
G u
ôn
°T r
øp
en
h @ p
¿Én
£r
«°s
ûdGn
h p
¢ùr
Øs
ædG u
ôn
°T r
øp
e ?/
FÉn
?n
ao
Q
(2)
n
Ú/
e'
G n
Ú/
e'
G n
Ú/
e'
G p
¿Én
«r
¨t
£dG p
?r
gn
Gn
h p
án
dn
Ó°s
†dG p
?r
gn
G p
q
ôn
°T r
øp
en
h
(3)
o
º«/
µ n
`?r
G o
º«/
?n
©r
dG n
âr
fn
G n
?s
fp
G BÉn
æn
àr
ªs
?n
Y Én
e s
’p
G BÉn
æn
d n
ºr
?p
Y '
’ n
?n
fÉn
ërÑ°oS
®
Lem’aLar | 419 |
Y
irmi
i
kinci
l
em
’
a
tarz:
biçim, suret.
tenzih:
noksan sıfatlardan uzak
tutma.
tuğyan:
azgınlık, sapkınlık, isyan-
dan sınırı aşanlar.
vasıta-i ihlâs:
ihlâs vasıtası.
vesvese:
kuruntu, gereksiz kaygı.
zerre:
pek ufak parça.
zulüm:
haksızlık, eziyet.
Cenab-ı Hak:
Allah.
ehl-i dünya:
dünyaya bağlı,
ahireti düşünmeyen.
ehl-i dalâlet:
İslâm’dan sapan-
lar, sapkınlar, iman ve islâmi-
yetten ayrılanlar.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hassasiyet:
ihtimamlılık, dik-
katlilik.
hikmet:
İlâhî gaye.
riyakâr:
gösterişçi, içi dışı
başka olan.
şükür:
nimet ve iyiliğin sahi-
bini tanıma ve ona karşı min-
net duyma.
1.
De ki: “Ey Rabbim, şeytanların vesveselerinden Sana sığınırım. • Onların yanımda bulunma-
larından da, yâ Rabbi, Sana sığınırım.” (Mü’minun Suresi: 97-98.)
2.
Ey koruyan ve muhafaza eden, ey koruyucuların en hayırlısı olan Allah’ım! Beni ve arka-
daşlarımı nefis ve şeytanın şerrinden, insanların ve cinlerin şerrinden, ehl-i dalâlet ve tuğ-
yanın şerrinden muhafaza eyle. Âmin, âmin, âmin.
3.
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz
yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Suresi: 32.)