Çünkü dokuz senedir ben bu vilâyetteyim, gittikçe da-
ha ziyade dünyalarına arkamı çeviriyorum. Hiçbir hâlim
de mestur kalmamış. en gizli, en mahrem risalelerim da-
hi hükümetin ve bazı mebusların ellerine geçmiş. eğer
ehl-i dünyayı telâşa ve endişeye düşürecek dünyevî bir
karışmak hâlim ve karıştırmak teşebbüsüm ve fikrim ol-
saydı, bu vilâyet ve kazalardaki hükümet, dokuz sene
dikkat ve tecessüs ettikleri hâlde ve ben de çekinmeye-
rek yanıma gelenlere esrarımı beyan ettiğim hâlde, hü-
kümet bana karşı sükût edip ilişmediler. eğer milletin ve
vatanın saadetine ve istikbaline zarar verecek bir kaba-
hatim varsa, dokuz seneden beri valisinden tut, köy ka-
rakol kumandanına kadar kendilerini mes’ul eder. onlar
kendilerini mes’uliyetten kurtarmak için, hakkımda hab-
beyi kubbe yapanlara karşı kubbeyi habbe yapıp beni
müdafaa etmeye mecburdurlar. öyle ise bu sualin ceva-
bını onlara havale ediyorum.
Amma şu vilâyetin milleti, umumiyetle benden ziyade
beni müdafaa etmek mecburiyetleri şundandır ki, bu do-
kuz senedir hem kardeş, hem dost, hem mübarek olan
bu milletin hayat-ı ebediyesine ve kuvvet-i imaniyesine ve
saadet-i hayatiyesine bilfiil ve maddeten tesirini gösteren
yüzer risalelerle çalıştığımızı ve hiçbir dağdağa ve zarar,
hiç kimseye o risaleler yüzünden gelmediği ve hiçbir
garazkârâne tereşşuhat-ı siyasiye ve dünyeviye görül-
mediği ve lillâhilhamd şu Isparta vilâyeti, eski zamanın
Şam-ı Şerifinin mübarekiyeti ve âlem-i İslâm’ın medrese-i
umumîsi olan Mısır’ın Camiü’l-ezher’i mübarekiyeti
Lem’aLar | 407 |
Y
irmi
i
kinci
l
em
’
a
müdafaa:
savunma.
saadet:
mutluluk.
saadet-i hayatiye:
hayattaki mut-
luluk.
sual:
soru.
sükût:
susma, konuşmama.
Şam-ı Şerif:
şerefli Şam şehri.
tecessüs:
iç yüzünü araştırma,
araştırıcılık.
tereşşuhat-ı siyasiye ve düny-
eviye: siyasî ve dünyevî belirtiler,
arzular.
tesir:
etki; iz bırakma.
teşebbüs:
girişim.
umumiyet:
umumîlik, genellik.
vilâyet:
il.
ziyade:
çok, fazla.
âlem-i İslâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
beyan:
anlatma, izah.
bilfiil:
kendi çalışması ile.
Camiü’l-ezher:
Mısır’daki Ez-
her üniversitenin adı.
dağdağa:
gürültü, patırtı.
dünyevî:
dünyaya ait, dünya
ile ilgili.
ehl-i dünya:
dünyaya bağlı,
ahireti düşünmeyen.
endişe:
kaygı.
esrar:
sırlar.
garazkârâne:
garazkârlıkla,
düşmancasına.
habbe:
tane.
havale:
bir işi veya bir şeyi
başka birine bırakma.
hayat-ı ebediye:
ebedî ve
sonsuz hayat.
hükûmet:
devlet, yönetim.
istikbal:
gelecek zaman.
kabahat:
çirkin hareket, uy-
gunsuz iş.
kaza:
ilçe.
kumandan:
komutan.
kuvvet-i imaniye:
iman kuv-
veti.
lillâhilhamd:
Allah’a hamd ol-
sun ki...
maddeten:
maddî olarak.
mahrem:
gizli olan, herkesçe
bilinmemesi gereken.
mebus:
milletvekili.
mecbur:
zorunda kalma.
mecburiyet:
zorunluluk.
medrese-i umumî:
umuma
ve her tarafa açık olan med-
rese.
mestur:
gizli, perdeli.
mes’ul:
sorumlu.
mes’uliyet:
sorumluluk.
mübarek:
feyizli, bereketli.
mübarekiyet:
feyizlilik, bere-
ketlilik.