kapayıp toplayan zat-ı zülcelâl’in elindeki
Kitab-ı Mü-
bin
’in mühim, ince meselelerini okumak nerede? eğer
sen divanelik edip zerrede o kitabın ince hurufatını oku-
yacak kadar bir göz bulunduğunu tevehhüm etsen, o va-
kit o zerrenin şahadetini redde çalışabilirsin!
evet, Fâtır-ı Hakîm,
Kitab-ı Mübin
’in düsturlarını gayet
güzel bir surette ve muhtasar bir tarzda ve has bir lezzet-
te ve mahsus bir ihtiyaçla icmal edip derç eder. Her şey
öyle has bir lezzet ve mahsus bir ihtiyaçla amel etse, o
Ki-
tab-ı Mübin
’in düsturlarını bilmeyerek imtisal eder. Mese-
lâ, hortumlu sivrisinek dünyaya geldiği dakikada hanesin-
den çıkar, durmayarak insanın yüzüne hücum eder, uzun
asasıyla vurur, âb-ı hayat fışkırtır, içer. Hücumdan kaç-
makta, erkân-ı harb gibi maharet gösterir. Acaba bu kü-
çük, tecrübesiz, yeni dünyaya gelen mahlûka bu sanatı ve
bu fenn-i harbi ve su çıkarmak sanatını kim öğretmiş? Ve
nerede öğrenmiş? Ben, yani bu bîçare said, itiraf ediyo-
rum ki, eğer ben o hortumlu sineğin yerinde olsaydım,
bu sanatı, bu kerrüfer harbini ve su çıkarmak hizmetini,
çok uzun dersler ve çok müteaddit tecrübelerle ancak öğ-
renebilirdim. İşte, ilhama mazhar olan arı, örümcek ve
yuvasını çorap gibi yapan bülbül gibi hayvanatı bu sineğe
kıyas et. Hatta nebatatı da aynen hayvanata kıyas edebi-
lirsin.
evet, Cevâd-ı Mutlak (celle celâlühü), her ferd-i zîhaya-
tın eline lezzet midadıyla ve ihtiyaç mürekkebiyle yazılmış
bir tezkereyi vermiş, onunla evamir-i tekviniyenin prog-
ramını ve hizmetlerinin fihristesini tevdi etmiştir.
Lem’aLar | 311 |
o
n
Y
edinci
l
em
’
a
lah’ın kudretine ait nizam ve inti-
zam esasatlarını, kanunlarını ihti-
va eden manevî kitap; kudret ki-
tabı.
kıyas:
karşılaştırma.
maharet:
mahirlik, ustalık.
mahlûk:
yaratık.
mahsus:
müstakil, hususî olarak.
mazhar:
nail olma, kavuşma.
meselâ:
örneğin.
mesele:
önemli konu.
midâd:
yazı mürekkebi.
muhtasar:
ihtisar edilmiş, kısa,
özet.
mühim:
önemli.
müteaddit:
çeşit çeşit.
nebatat :
bitkiler.
red:
reddetme, kabul etmeme, in-
kâr etme.
suret:
biçim, tarz.
şahadet:
şahitlik etme.
tarz:
biçim, suret.
tecrübe:
deneyim.
tevdi:
emanet etme, bırakma.
tevehhüm:
vehimlenme, kurun-
tuya kapılma.
tezkere:
kısa yazı, pusula.
Zat-ı Zülcelâl:
celâl ve büyüklük
sahibi zat, Allah.
zerre:
pek küçük parça.
âb-ı hayat:
hayat suyu.
amel:
fiil, iş.
asa:
değnek, sopa.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
celle celâlühü:
şanı yüce olan.
Cevâd-ı mutlak:
sonsuz cö-
mertlik ve iyilik sahibi Cenab-
ı Hak.
derç:
sokma.
divane:
deli.
düstur:
kanun, kaide, prensip.
erkân-ı harb:
harb erkânı, as-
kerlik ilminde ihtisas yapmış
kimse.
evamir-i tekviniye:
Allah’ın
tabiatta geçerli olan emir ve
kanunları.
Fâtır-ı Hakîm:
her şeyi bir
maksada uygun ve hikmetle
benzersiz bir şekilde yaratan
Allah (cc).
fenn-i harb:
harb ilmi, harb
sanatı.
ferd-i zîhayat:
hayat sahibi
fert, kişi.
fihriste:
özet.
gayet:
son derece.
hane:
ev, mesken.
harb:
savaş.
hayvanat:
hayvanlar.
hurufat:
harfler.
hücum:
saldırma.
icmal:
ihtisar etme, kısaltma,
özetleme.
ilham:
belli bilgi vasıtalarına
başvurmadan Allah tarafından
kalbe ihsan edilen feyiz ve ha-
kikatler.
imtisal:
emre tamamen uy-
ma.
itiraf:
kabahatini gizlemeyip
söylemek.
kerrüfer:
vur-kaç.
Kitab-ı mübin:
kâinattaki
olayları cereyan ettiren Al-