Lem'alar - page 316

okşamak için, tekrarla, semavat ve arzın yüzlerine yazı-
lan ayetleri tekrar ediyor, o büyük harfleri kolaylıkla okut-
turuyor. Meselâ, semavat ve arzın hilkati ve semadan yağ-
murun yağdırılması ve arzın dirilmesi gibi bilbedahe oku-
nan ve görünen ayetleri ders veriyor. o huruf-i kebire için-
de küçük harflerle yazılan ince âyâta nazarı nadiren çevi-
rir, tâ zahmet çekmesinler.
Hem üslûb-i kur’ânîde öyle bir cezalet ve selâset ve fıt-
rîlik var ki, güya kur’ân bir hafızdır, kudret kalemiyle kâ-
inat sayfalarında yazılan âyâtı okuyor. güya kur’ân, kâ-
inat kitabının kıraatidir ve nizamatının tilâvetidir ve nak-
kaş-ı ezelî’sinin şuunatını okuyor ve fiillerini yazıyor. Bu
cezalet-i beyaniyeyi görmek istersen, hüşyar ve müdak-
kik bir kalble, sure-i Amme ve
(1)
p
?r
?o
Ÿr
G n
?p
dÉn
e s
ºo
¡s
?dG p
?o
b
ayet-
leri gibi fermanları dinle.
ON İKİNCİ NOta
ey bu notaları dinleyen dostlarım! Biliniz ki, ben hilâf-ı
âdet olarak, gizlemesi lâzım gelen, rabbime karşı kalbimin
tazarru ve niyaz ve münacatını bazen yazdığımın sebebi;
ölüm, dilimi susturduğu zamanlarda, dilime bedel kitabı-
mın söylemesinin kabulünü rahmet-i İlâhiyeden rica et-
mektir. evet, kısa bir ömürde, hadsiz günahlarıma kefa-
ret olacak, muvakkat lisanımın tevbe ve nedametleri kâfi
gelmiyor. sabit ve bir derece daim olan kitabın lisanı da-
ha ziyade o işe yarar. İşte, on üç sene
(HaşİYe)
HaşİYe:
Bu risalenin telifinden on üç sene evvel.
arz:
yer, dünya.
âyât:
Kur’ân ayetleri.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
bedel:
karşılık.
bilbedahe:
açıktan, aşikâr olarak.
cezalet:
telâffuzu sert veya yu-
muşak olan kelimeleri mevzu ve
makama uygun olarak söyleme
hâli, güzel anlatım.
cezalet-i beyaniye:
ifadede ve
beyanda mevzu ve makamın du-
rumuna göre sert veya yumuşak
lâfızlar kullanmak.
daim:
devamlı, sürekli.
evvel:
önce.
ferman:
emir, buyruk.
fiil:
iş.
fıtrî:
tabiî.
günah:
Allah’ın emirlerine aykırı
davranış, dinî suç.
güya:
sanki.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hafız:
hıfzeden, koruyan, ezberle-
yen.
hakikî:
gerçek.
haşiye:
dipnot.
hilâf-ı âdet:
âdete aykırı.
hilkat:
yaratılış.
huruf-i kebire:
büyük harfler.
hüşyar:
uyanık, akıllı, zeki.
kâfi:
yeterli.
kâinat:
bütün âlemler, varlıklar,
evren.
kefaret:
karşılık.
kıraat:
devamlı ve düzgün okuma.
kudret kalemi:
her şeyi yaratan
Allah’ın akıl sahiplerine kitap ya-
zarcasına yoktan var eden kud-
reti.
lâzım:
gerekli, lüzumlu.
lisan:
dil.
meselâ:
örneğin.
muvakkat:
geçici.
müdakkik:
tetkik eden, inceleyen,
araştıran.
münacat:
Allah’a dua etme, yal-
varma.
nadiren:
ender olarak, az olarak.
Nakkaş-ı ezelî:
ezelî nakkaş; her
şeyi zatına has olarak nakış nakış
işleyen, evveli olmayan Allah (cc).
nazar:
bakış, dikkat.
nedamet:
nadim olma, piş-
manlık.
niyaz:
yalvarma, yakarma,
dua.
nizamat:
nizamlar, düzenler.
nota:
işaret.
ömür:
yaşayış, hayat.
rab:
besleyen, yetiştiren, ver-
diği nimetlerle mahlûkatı ıslah
ve terbiye eden Allah.
rahmet-i İlâhiye:
Allah’ın son-
suz rahmeti, İlâhî rahmet.
rica:
yalvarma, niyaz etme.
risale:
küçük kitapçık.
selâset:
sözün akıcı olma hâli,
ifadedeki ahenk, açıklık, ko-
laylık ve akıcılık.
sema:
gökyüzü.
semavat:
semalar, gökler.
şuunat:
hâdiseler, olaylar, iş-
ler.
tazarru:
yalvarma, Allah’a
huşû içinde yalvarma.
telif:
basım, yayım.
tevbe:
günah işlemekten ve
kötülük yapmaktan vaaz
geçme ve Allah’tan af dileme.
tilâvet:
okumak.
üslûb-i Kur’ânî:
Kur’ân’ın üs-
lûbu.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, meşak-
kat.
ziyade:
çok, fazla.
1.
De ki: “Ey mülkün hakikî sahibi olan Allah’ım!..” (Âl-i İmran Suresi: 26.)
o
n
Y
edinci
l
em
a
| 316 | Lem’aLar
1...,306,307,308,309,310,311,312,313,314,315 317,318,319,320,321,322,323,324,325,326,...1406
Powered by FlippingBook