Lem'alar - page 326

mezkûr kaideye binaen, o meyl-i ihsan, o nimete illet ola-
maz. Ancak yüzer şeraitin bir şartı olabilir.
Meselâ, risale-i nur’un şakirtleri içinde Cenab-ı Hak-
kın nimetlerine mazhar bazı zatlar (Hüsrev, re’fet gibi),
iktiranı illetle iltibas etmişler, üstadına fazla minnettarlık
gösteriyorlardı. Hâlbuki, Cenab-ı Hak onlara ders-i
kur’ânîde verdiği nimet-i istifade ile, üstadlarına ihsan et-
tiği nimet-i ifadeyi beraber kılmış, mukarenet vermiş.
onlar derler ki: “eğer üstadımız buraya gelmeseydi biz
bu dersi alamazdık. öyle ise onun ifadesi, istifademize il-
lettir.”
Ben de derim: ey kardeşlerim! Cenab-ı Hakkın bana
da, sizlere de ettiği nimet beraber gelmiş. İki nimetin ille-
ti de rahmet-i İlâhiyedir. Ben de sizin gibi, iktiranı illetle
iltibas ederek, bir vakit risale-i nur’un sizler gibi elmas
kalemli yüzer şakirdlerine çok minnettarlık hissediyor-
dum. Ve diyordum ki: “Bunlar olmasaydı, benim gibi ya-
rım ümmî bir bîçare nasıl hizmet edecekti?” sonra anla-
dım ki, sizlere kalem vasıtasıyla olan kudsî nimetten son-
ra, bana da bu hizmete muvaffakıyet ihsan etmiş. Birbi-
rine iktiran etmiş; birbirinin illeti olamaz. Ben size teşek-
kür değil, belki sizi tebrik ediyorum. siz de bana minnet-
tarlığa bedel, dua ve tebrik ediniz.
Bu dördüncü Meselede gafletin ne kadar dereceleri bu-
lunduğu anlaşılır.
adem:
yokluk.
bedel:
karşılık.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
binaen:
-den dolayı.
Cenab-ı Hak:
Allah.
ders-i Kur’ânî:
Kur’ân dersi,
Kur’ân’a ait ders.
elmas:
çok değerli.
esbapperest:
Allah’ı unutup se-
beplere haddinden fazla değer ve-
ren, her şeyi bir sebebe bağlaya-
rak Allah’ın her şeyin yaratıcısı
olduğunu inkâr eden veya Ona
kıymet vermek istemeyen.
gaflet:
gafillik, dikkatsizlik, endi-
şesizlik, nefsî arzulara dalma.
hâlbuki:
oysa ki.
ihsan:
ikram etme, lütuf, bağış.
iktiran:
iki şeyin beraber gelmesi.
illet:
sebep.
illet-i hakikî:
hakikî sebep.
iltibas:
karıştırma.
irade-i rabbaniye:
Cenab-ı Hak-
kın mahlûkatın terbiye, tedbir ve
o
n
Y
edinci
l
em
a
| 326 | Lem’aLar
idaresi konusundaki yapa-
bilme gücü, kudreti.
istifade:
faydalanma.
kaide:
kural.
kudret:
kuvvet, iktidar.
kudsî:
mukaddes, yüce.
mağlâta:
boş ve manasız söz,
karşısındakini yanıltmak için
söylenen boş lâkırdı.
mazhar:
nail olma, kavuşma.
meselâ:
örneğin.
mesele:
önemli konu.
meyl-i ihsan:
iyilik, lütuf
meyli, bağışlama arzusu.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen.
minnettar:
iyilik yapan biri-
sine karşı teşekkür duygusu
içinde olan.
mukarenet:
bitişme, bitişiktir,
iki şeyin beraberce gelmesi.
mukarin:
bitişik.
muvaffakıyet:
Allah’ın yardı-
mıyla başarılı olma, muvaffak
olma.
nimet:
Allah’ın bağışladığı
maddî ve manevî lütuf ve ik-
ramlar.
nimet-i ifade:
ifade etme,
söyleyebilme nimeti.
nimet-i istifade:
faydalanma
nimeti.
niyet:
bir işi yapmayı önceden
düşünme.
rahmet-i İlâhiye:
Allah’ın son-
suz rahmeti, İlâhî rahmet.
şakirt:
talebe.
şerait:
şartlar.
tevakkuf:
ilgili olma, bağlı
olma.
ümmî:
okuma yazması olma-
yan, okumamış.
vasıta:
aracılık.
vücut:
varlık.
zahir:
açık.
zat:
kişi.
1...,316,317,318,319,320,321,322,323,324,325 327,328,329,330,331,332,333,334,335,336,...1406
Powered by FlippingBook