Lem'alar - page 318

dostlarımla veda eyledim. Kabrime teveccüh edip gider-
ken, Senin dergâh-ı rahmetinde, cenazemin lisan-ı hâliy-
le, ruhumun lisan-ı kàliyle bağırarak derim:
“El-aman, el-aman! Yâ Hannan! Yâ Mennan! Beni gü-
nahlarımın hacaletinden kurtar!”
İşte kabrimin başına ulaştım, boynuma kefenimi takıp
kabrimin başında uzanan cismimin üzerine durdum. Ba-
şımı dergâh-ı rahmetine kaldırıp bütün kuvvetimle feryat
edip nida ediyorum:
“El-aman, el-aman! Yâ Hannan! Yâ Mennan! Beni gü-
nahlarımın ağır yüklerinden halâs eyle!”
İşte, kabrime girdim, kefenime sarıldım. Teşyiciler be-
ni bırakıp gittiler. Senin af ve rahmetini intizar ediyorum.
Ve bilmüşahede gördüm ki, Senden başka melce ve men-
ce yok. Günahların çirkin yüzünden ve masiyetin vahşî
şeklinden ve o mekânın darlığından, bütün kuvvetimle ni-
da edip diyorum:
“El-aman, el-aman! Yâ Rahman! Yâ Hannan! Yâ
Mennan! Yâ Deyyan! Beni çirkin günahlarımın arkadaş-
lıklarından kurtar! Yerimi genişlettir! İlâhî, Senin rahme-
tin melceimdir ve rahmeten lilâlemîn olan Habibin, Se-
nin rahmetine yetişmek için vesilemdir. Senden şekva
değil, belki nefsimi ve hâlimi Sana şekva ediyorum.
“Ey Hâlık-ı Kerîm’im ve ey Rabb-i Rahîm’im! Senin
Said ismindeki mahlûkun ve masnuun ve abdin, hem âsi,
hem âciz, hem gafil, hem cahil, hem alil, hem zelil, hem
müsî, hem müsin, hem şakî, hem seyyidinden kaçmış bir
abd:
kul.
âciz:
zayıf, güçsüz.
alil:
hasta, hastalıklı.
asi:
günah işlemiş, günahkâr.
bilmüşahede:
görerek, bizzat şa-
hit olarak.
cahil:
Allah’ı tanımayan, İlâhî ha-
kikatlerden habersiz, hak bilgisin-
den yoksun.
cenaze:
insan ölüsü.
dergâh-ı rahmet:
Allah’ın rahmet
kapısı, dergâhı.
el-aman:
medet, imdat. Allah’ın
yaratıklara güven veren ve yardım
eden ismi.
eleman:
medet, imdat. Allah’ın ya-
ratıklara güven veren ve yardım
eden ismi.
feryat:
yardım istemek için yük-
sek sesle bağırma, çağırma.
gafil:
gaflette bulunan, dikkatsiz,
ihtiyatsız.
günah:
Allah’ın emirlerine aykırı
davranış, uygunsuz fiil.
Habip:
sevgili Hz. Muhammed.
hacalet:
utanç.
halâs:
kurtulma, selâmete erme.
Hâlık-ı Kerîm:
her şeyi bol ikram
ile yaratan, cömert ve ihsanı bol
olan yaratıcı, Allah.
Hannan:
çok acıyan, çok merha-
metli olan, Allah.
İlâhî:
Ey Allah’ım!
intizar:
ümit ederek bekleme.
kabir:
mezar.
kefen:
gömülmeden önce ölünün
sarıldığı beyaz bez, kefin.
lisan-ı kàl:
söz ile anlatılan mana,
konuşma dili.
mahlûk:
Allah tarafından yaratıl-
mış, yaratık.
masiyet:
itaatsizlik, isyan, günah.
masnu:
sanatla yapılmış olan.
o
n
Y
edinci
l
em
a
| 318 | Lem’aLar
mekân:
yer, mahal.
melce:
sığınılacak yer, iltica
edilecek yer.
mence:
kurtulacak yer, kur-
tulma.
mennan:
ihsanı bol olan çok
çok nimet veren Allah.
müsî:
itaatsiz, isyankâr.
müsin:
yaşlı, ihtiyar, kocamış.
nefis:
kulun kötü ve günah
olan hâl ve huyları, süflî arzu-
ları.
nida:
bağırma, çağırma, ses-
lenme.
rabb-i rahîm:
şefkat ve mer-
hamet sahibi olan Cenab-ı
Hak.
rahmet:
Allah’ın kullarını esir-
gemesi, onlara acıyıp bağışla-
ması, onlara maddî ve manevî
nimetler vermesi.
rahmeten lilâlemîn:
âlemlere
rahmet olarak gönderilen Hz.
Muhammed (asm)
ruh:
hayatın temeli ve sebebi
olan manevî varlık.
seyyid:
efendi.
şaki:
bahtsız, tâli’siz.
şekva:
şikâyet, yakınma.
teşyi:
uğurlama.
teveccüh:
yüzünü bir yöne
çevirme, yönelme.
vahşî:
yabanî.
veda:
ayrılma.
vesile:
vasıta, aracı.
yâ Deyyan:
Ey herkesin hak-
kını ve hesabını en iyi bilen ve
gören Allah.
yâ mennan:
Ey ihsanı bol olan
çok çok nimet veren Allah.
yâ rahman:
Ey sonsuz mer-
hamet ve şefkatle bütün var-
lıkları rızıklandıran Allah.
zelil:
zillete uğramış, hakir,
aşağılanmış.
1...,308,309,310,311,312,313,314,315,316,317 319,320,321,322,323,324,325,326,327,328,...1406
Powered by FlippingBook