ettiriyor ve dillerini bir kelimede cem ediyor. öyle bir su-
rette ki, şu insan, Ma’bud-i ezelî’nin azamet-i hitabına,
hadsiz kalblerden ve dillerden çıkan sesler, dualar, zikir-
lerle mukabele ediyor. o sesler, dualar, zikirler birbirine
tesanüt ederek ve birbirine yardım edip ittifak ederek öyle
geniş bir surette Ma’bud-i ezelî’nin ulûhiyetine karşı bir
ubudiyet gösteriyor ki, güya küre-i arz kendisi o zikri söy-
lüyor, o duayı ediyor ve aktârıyla namaz kılıyor ve etra-
fıyla, semavatın fevkinde izzet ve azametle nazil olan
(1)
n
Iƒ'
?°s
üdG Gƒ o
ª«/
bn
G
emrini, küre-i arz imtisal ediyor. Bu sırr-ı it-
tihat ile, kâinat içinde bir zerre gibi zayıf, küçük bir mah-
lûk olan şu insan, ubudiyetin azameti cihetiyle Hâlık-ı Arz
ve semavatın mahbup bir abdi ve arzın halifesi, sultanı
ve hayvanatın reisi ve hilkat-i kâinatın neticesi ve gayesi
oluyor.
evet, eğer namazların arkasında, hususan bayram na-
mazlarında, bir anda
(2)
o
ôn
Ñr
cn
G *n
G
diyen yüzer milyon insan-
ların sesleri, âlem-i gaypta ittihat ettikleri gibi, âlem-i şa-
hadette dahi birbiriyle ittihat edip içtima etse, küre-i arz
tamamıyla büyük bir insan olup, azametine nispeten bü-
yük bir seda ile söylediği
o
ôn
Ñr
cn
G *n
G
’e müsavi geldiğinden,
o muvahhidînin ittihadıyla bir anda
o
ôn
Ñr
cn
G *n
G
demeleri, kü-
re-i arzın büyük bir
o
ôn
Ñr
cn
G *n
G
’i hükmüne geçiyor. Âdeta
bayram namazlarında âlem-i İslâm’ın zikir ve tesbihiyle
Lem’aLar | 313 |
o
n
Y
edinci
l
em
’
a
Hâlık-ı arz:
yeryüzünün yaratıcı-
sı, Allah.
hayvanat:
hayvanlar.
hilkat-i kâinat:
kâinatın yaratılışı.
hususan:
bilhassa, özellikle.
hükmüne:
değerine, yerine.
içtima:
toplanma.
imtisal:
emre tamamen uyma,
emre boyun eğme.
ittihat:
birleşme, birlik oluşturma.
izzet:
şeref, yücelik.
kâinat:
bütün âlemler, varlıklar,
evren.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
ma’bud-ı ezelî:
varlığının başlan-
gıcı olmayan ve ibadete lâyık olan
Allah.
mahbup:
muhabbet olunmuş, se-
vilen.
mahlûk:
Allah tarafından yaratıl-
mış, yaratık.
mukabele:
karşılık verme.
muvahhidîn:
tevhid edenler, Al-
lah’ın varlığına ve birliğine inanan-
lar.
müsavi:
birbirine denk, aynı sevi-
yede olan
nazil:
nüzul eden, inen.
netice:
sonuç.
nispeten:
nispetle, kıyaslayarak.
reis:
başkan.
seda:
ses.
semavat:
semalar, gökler.
sırr-ı ittihat:
ittihat sırrı, kâinatta-
ki birlik hakikati.
sultan:
padişah.
suret:
biçim, tarz.
tesanüt:
birbirine dayanma.
tesbih:
Cenab-ı Hakkı (cc) şanına
lâyık ifadelerle anma, Allah’a söz,
iş, davranış ve kalble içten ibadet
etme.
ubudiyet:
kulluk.
ulûhiyet:
ilâhlık, Allahlık.
zerre:
pek ufak parça.
zikir:
Allah’ın adlarını anarak dua
etme.
abd:
kul.
âdeta:
sanki.
aktâr:
taraflar, yanlar.
âlem-i gayp:
varlığı kesin olan
ve mahiyeti Allah tarafından
bilinen, görünmeyen başka
dünyalar.
âlem-i İslâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
âlem-i şahadet:
şahadet âle-
mi, gözle gördüğümüz âlem.
arz:
dünya, yeryüzü.
azamet:
büyüklük, ululuk, yü-
celik.
azamet-i hitap:
Cenab-ı Hak-
kın kullarına olan büyük hita-
bı.
cem:
toplama.
cihet:
yön.
fevk:
üst.
gaye:
maksat, amaç.
güya:
sanki.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
halife:
yeryüzünde bazı hu-
suslarda Allah adına yine Al-
lah’ın izniyle hareket eden
mahlûk.
1.
Namaz dosdoğru kılınız! (Bakara Suresi: 43, 83, 110; Nisâ Suresi: 77, 103; En’am Suresi: 72;
Yunus Suresi: 87; Hac suresi: 78; Nur Suresi: 56; Rum Suresi: 31; Mücadele Suresi: 13…)
2.
Allah en büyüktür, en yücedir.