Bak o Hakîm-i zülcelâl’e, nasıl
Kitab-ı Mübin
’in düsturla-
rından, arı vazifesine ait miktarını bir tezkerede yazmış,
arının başındaki sandukçaya koymuştur. o sandukçanın
anahtarı da, vazifeperver arıya has bir lezzettir. onunla
sandukçayı açar, programını okur, emri anlar, hareket
eder,
(1)
p
? r
ës
ædG n
‹p
G n
? t
`H n
Q '
?M r
hn
Gn
h
ayetinin sırrını izhar eder.
İşte, eğer bu sekizinci notayı tamam işittin ve tam
anladınsa, bir hads-i imanî ile
(2)
m
A r
?n
T s
? o
c r
ân
©°p
Sn
h »/
àn
ªr
Mn
Q
’in
bir sırrını,
(3)
/
? p
ór
ª n
ë
p
H
o
í`pq
Ñ°n
ù o
j s
’ p
G m
A r
?n
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
’nin bir hakikatini,
(4)
o
¿ƒo
µ`n
«n
a r
øo
c o
¬n
d n
?ƒo
?n
j r
¿n
G Ék
Ä r
«°n
T n
OGn
Qn
G B
Gn
P p
G o
? o
ô r
en
G n
B És
‰p
G
’nun bir düsturunu,
(5)
n
¿ƒo
©n
Lr
ô o
J p
¬r
«n
d p
Gn
h m
Ar
?n
T pq
? o
c o
äƒo
µ
n
? n
e /
? p
ón
«p
H …/
òs
dG n
¿Én
ër
Ñ°o
ù n
a
’un bir
nüktesini anlarsın.
DOKUZUNCU NOta
Bil ki, nev-i beşerde nübüvvet, beşerdeki hayır ve ke-
malâtın fezlekesi ve esasıdır. Din-i Hak, saadetin fihriste-
sidir. İman, bir hüsn-i münezzeh ve mücerrettir. Madem
şu âlemde parlak bir hüsün, geniş ve yüksek bir hayır, za-
hir bir hak, faik bir kemal görünüyor; bilbedahe, hak ve
hakikat, nübüvvet içindedir ve nebîler elindedir. Dalâlet,
şer ve hasaret, onun muhalifindedir.
Mehasin-i ubudiyetin binlerinden yalnız buna bak ki:
nebî Aleyhisselâm, ubudiyet cihetiyle muvahhidînin
kalblerini ıyd ve cuma ve cemaat namazlarında ittihat
âlem:
dünya, cihan.
aleyhisselâm:
selâm Onun üzeri-
ne olsun.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
beşer:
insan, insanlık.
bilbedahe:
açıktan, aşikâr olarak.
cemaat:
bir imama uyup namaz
kılan Müslümanlar topluluğu.
cihet:
yön:
dalâlet:
iman ve İslâmiyetten ay-
rılmak, azmak.
Din-i Hak:
Hak din, İslâmiyet.
düstur:
kanun, kaide, prensip.
esas:
asıl, temel.
faik:
üstün, seçkin, yüksek.
feyiz:
bolluk, bereket.
fezleke:
hulâsa, özet.
fihriste:
özet.
hads-i imanî:
iman yoluyla tam
ve kesin bilme.
hak:
gerçek, doğru.
hakikat:
gerçek.
Hakîm-i Zülcelâl:
“sonsuz büyük-
lük sahibi ve her şeyi hikmete ya-
ratan” anlamında Allah’ın bir ismi.
hasaret:
zarar, ziyan.
hüsn-i mücerret:
saf, arınmış gü-
zellik.
hüsn-i münezzeh:
yaratıklarınki-
ne hiç benzemeyen İlâhî güzellik,
Allah’ın kendine özgü güzelliği.
hüsün:
güzellik.
ıyd:
bayram günü.
ilham:
bir kimsenin kalbine bıra-
kılan mana.
iman:
inanmak, itikat.
ittihat:
birleşme, birlik oluşturma.
izhar:
meydana çıkarma, göster-
me.
kemal:
olgunluk, yetkinlik, mü-
kemmellik.
kemalât:
faziletler, kemaller, ol-
gunluklar, mükemmellikler.
Kitab-ı mübin:
kâinattaki olayları
cereyan ettiren Allah’ın kudretine
ait nizam ve intizam esasatlarını,
kanunlarını ihtiva eden manevî ki-
tap; kudret kitabı.
mehasin-i ubudiyet:
ibadetin ka-
zandırdığı iyilik ve güzellikler.
muhalif:
karşıt, zıt.
murat:
isteme, dileme.
muvahhidîn:
tevhid edenler, Al-
lah’ın varlığına ve birliğine inanan-
lar.
nebî:
Allah’ın elçisi, peygamber.
nev-i beşer:
insan nev’i, insanlık.
nota:
işaret.
nübüvvet:
nebîlik, peygamberlik.
nükte:
ince söz ve mana.
rahmet:
şefkat etme, merhamet
etme, acıma, esirgeme.
saadet:
mutluluk.
sandukça:
küçük sandık.
şan:
ün, ad.
şer:
kötü.
tasarruf:
kullanma hakkı ve
yetkisi.
tesbih:
Allah’ı her türlü nok-
san ve eksik sıfatlardan uzak
tutma.
tezkere:
kısa yazı, pusula.
ubudiyet:
kulluk.
vazife:
görev.
vazifeperver:
vazife sever, ça-
lışmayı sever.
zahir:
açık.
1.
Rabbin arıya ilham etti. (Nahl Suresi: 68.)
2.
Rahmetim ise her şeyi kaplamıştır. (A’raf Suresi: 156.)
3.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp, Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
4.
Bir şeyin olmasını murat ettiği zaman, Onun işi sadece “Ol!” demektir; o da oluverir. (Yâsin
Suresi: 82.)
5.
Şanı ne yücedir Onun, her şeyin hüküm ve tasarrufu elindedir. Siz de Ona döneceksiniz.
(Yâsin Suresi: 83.)
o
n
Y
edinci
l
em
’
a
| 312 | Lem’aLar