Çünkü, ben müşahede ettim ki, marifetullahın şahitleri,
bürhanları üç çeşittir:
•
Bir kısmı
su gibidir. görünür, hissedilir, lâkin parmak-
larla tutulmaz. Bu kısımda hayalâttan tecerrüt etmek, kül-
liyetle ona dalmak gerektir. tenkit parmaklarıyla teces-
süs edilmez; edilse akar, kaçar. o âb-ı hayat, parmağı
mekân ittihaz etmez.
•
İkinci kısım
, hava gibidir. Hissedilir, fakat ne görü-
nür, ne de tutulur. ona karşı sen, yüzün, ağzın, ruhunla
o rahmet nesimine karşı teveccüh et, kendini mukabil tut.
tenkit elini uzatma, tutamazsın. ruhunla teneffüs et. te-
reddüt eliyle baksan, tenkitle el atsan, o yürür, gider. se-
nin elini mesken ittihaz etmez, ona razı olmaz.
•
Üçüncü kısım ise
, nur gibidir. görünür, fakat ne his-
sedilir, ne de tutulur. öyle ise, sen kalbinin gözüyle, ru-
hunun nazarıyla kendini ona mukabil tut ve gözünü ona
tevcih et, bekle. Belki kendi kendine gelir. Çünkü nur, el-
le tutulmaz, parmaklarla avlanmaz. Belki o nur ancak ba-
siret nuruyla avlanır. eğer haris ve maddî elini uzatsan ve
maddî mizanlarla tartsan, sönmese de gizlenir. Çünkü öy-
le nur, maddîde hapse razı olmadığı gibi, kayda giremez,
kesifi kendine malik ve seyyid kabul etmez.
ON BİrİNCİ NOta
Bil ki, kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’ın ifadesinde çok şefkat
ve merhamet var. Çünkü, muhatapların ekserîsi, cum-
hur-i avamdır. onların zihinleri basittir. nazarları dahi
dakik şeyleri görmediğinden, onların besatet-i efkârını
Lem’aLar | 315 |
o
n
Y
edinci
l
em
’
a
ruh:
insanın kalb boşluğundaki lâ-
tif cisme binen, özü kavranama-
yan idrak edici sır.
seyyid:
efendi.
şahit:
şahitlik yapan.
şefkat:
acıyarak ve esirgeyerek
sevme, içten ve karşılıksız merha-
met.
tecerrüt:
soyutlanma.
tecessüs:
bir insanın bilinmesini
istemediği bir kusurunu, ayıbını
veya özel durumunu araştırıp öğ-
renme arzusu.
teneffüs:
nefes alma, soluklanma.
tenkit:
eleştiri.
tereddüt:
kararsızlık.
tevcih:
belirli bir yöne döndürme,
çevirme.
teveccüh:
yüzünü bir yöne çe-
virme, yönelme.
zihin:
anlayış, kavrayış.
âb-ı hayat:
hayat suyu.
basiret:
gerçeği hissedip
kalble anlama, kalb gözüyle
görme.
besatet-i efkâr:
fikir ve dü-
şüncelerin basitliği.
bürhan:
delil, hüccet.
cumhur-i avam:
halkın ço-
ğunluğu.
dakik:
ince ve derin.
ekserî:
çoğu.
haris:
çok hırslı olan.
hayalât:
hayaller.
ifade:
söz, anlatım.
ittihaz:
edinme.
kesif:
şeffaf olmayan.
Kur’ân-ı mu’cizülbeyan:
açık-
lamalarıyla akılları benzerini
yapmaktan âciz bırakan
Kur’ân-ı Kerîm.
külliyet:
bütünlük.
maddî:
madde ile alâkalı, cis-
manî.
malik:
sahip.
marifetullah:
Allah’ı tanıma,
anlama, bilme.
mekân:
yer, mahal.
merhamet:
acımak, şefkat
göstermek, esirgemek.
mesken:
oturulacak yer, ika-
met olunan yer.
mizan:
terazi, ölçü.
muhatap:
hitap olunan, ken-
disine söz söylenilen.
mukabil:
karşılık.
müşahede:
bir şeyi gözle
görme, seyrederek anlama.
nazar:
bakış.
nesim:
hafif lâtif rüzgâr, esinti.
nota:
işaret.
nur:
parıltı, ışık.
rahmet:
Allah’ın kullarını esir-
gemesi, onlara acıyıp bağışla-
ması, onlara maddî ve manevî
nimetler vermesi.