de deniz gibi bir âyineyim” diyemez. öyle de, esma-i İlâ-
hiyenin cilvesinin tenevvüüne göre, makamat-ı evliyada
öyle meratip var. esma-i İlâhiyenin her birisinin, bir gü-
neş gibi, kalbden Arşa kadar cilveleri var. kalb de bir arş-
tır. Fakat “Ben de Arş gibiyim” diyemez.
İşte, ubudiyetin esası olan, acz ve fakr ve kusur ve nak-
sını bilmek ve niyaz ile dergâh-ı ulûhiyete karşı secde et-
meye bedel naz ve fahir suretinde gidenler, zerrecik kal-
bini Arşa müsavi tutar. Katre gibi makamını, deniz gibi
evliyanın makamatıyla iltibas eder. Kendini o büyük ma-
kamata yakıştırmak ve o makamda kendini muhafaza et-
mek için, tasannuata, tekellüfata, manasız hodfüruşluğa
ve birçok müşkülâta düşer.
elhâsıl, hadiste vardır ki:
n
? n
?n
gn
h n
¿ƒo
?p
eÉn
©r
dG s
’p
G n
¿ o
ƒp
ŸÉn
©r
dG n
? n
?n
gn
h n
¿ o
ƒp
ŸÉn
©r
dG s
’p
G ¢o
SÉs
ædG n
? n
?n
g
(1)
m
º«/
¶n
Y m
ôn
£n
N '
¤n
Y n
¿ƒo
°ü p
? r
îo
Ÿr
Gn
h n
¿ƒo
°ü p
? r
îo
Ÿr
G s
’p
G n
¿ƒo
?p
eÉn
©r
dG
Yani, medar-ı necat ve halâs, yalnız ihlâstır. İhlâsı ka-
zanmak çok mühimdir. Bir zerre ihlâslı amel, batmanlar-
la halis olmayana müreccahtır. İhlâsı kazandıran, harekâ-
tındaki sebebi sırf bir emr-i İlâhî ve neticesi rıza-i İlâhî ol-
duğunu düşünmeli ve vazife-i İlâhiyeye karışmamalı.
Her şeyde bir ihlâs var. Hatta muhabbetin de ihlâsla
bir zerresi, batmanlarla resmî ve ücretli muhabbete te-
reccüh eder. İşte bir zat bu ihlâslı muhabbeti böyle tabir
etmiş:
Lem’aLar | 323 |
o
n
Y
edinci
l
em
’
a
kusur:
eksiklik, özür.
makam:
yer, mevki.
makamat:
makamlar.
makamat-ı evliya:
evliyaların, ve-
lîlerin makamları.
mana:
anlam.
medar-ı necat:
kurtuluş vesilesi.
meratip:
mertebeler, dereceler,
rütbeler.
muhabbet:
sevgi.
muhafaza:
koruma.
mühim:
önemli.
müreccah:
tercih edilen, üstün tu-
tulan.
müsavi:
birbirine denk, aynı sevi-
yede olan
müşkülât:
zorluklar.
naks:
noksan, eksiklik.
naz:
kendini beğendirmek için ta-
kınılan yapmacıklık, cilve.
netice:
sonuç.
niyaz:
yalvarma, yakarma, dua.
nüsha:
bir eserin kopyalarından
her biri.
resmî:
alayla, merasimle olan.
rıza-i İlâhî:
Allah’ın rızası.
secde:
baş eğme, başı yere
koyma.
suret:
biçim, tarz.
tabir:
ifade.
tasannuat:
tasannular, yapmacık
hareketler.
tekellüfat:
tekellüfler, güçlüklere,
zorluklara katlanmalar.
tenevvü:
çeşitlenme, çeşit çeşit
olma.
tereccüh:
üstün gelme, galip üs-
tünlük, tercih etme.
ubudiyet:
kulluk.
vazife-i İlâhiye:
doğrudan doğ-
ruya Allah’a ait olan iş ve vazife.
zat:
kişi, şahıs.
zerre:
pek ufak parça.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
adem:
yokluk.
amel:
fiil, iş.
arş:
göğün en yüksek katı.
âyine:
ayna.
batman:
iki ile sekiz kilo ara-
sında değişen ağırlık ölçüsü.
bedel:
karşılık.
cilve:
görüntü, tecelli.
dergâh-ı ulûhiyet:
Allah’ın hu-
zuru.
elhâsıl:
hâsılı, netice itibarıyla.
emr-i İlâhî:
Allah’ın emri.
esas:
asıl, temel.
esma-i İlâhiye:
Allah’ın isim-
leri.
evliya:
velîler, Allah dostları.
fahir:
övünme, böbürlenme.
fakr:
fakirlik.
hadis:
Hz. Muhammed’e (asm)
ait söz, emir, fiiller.
halis:
samimi, içten.
harekât:
hareketler.
haşiye:
ek, ilave, dipnot.
hodfüruş:
sadece nefsini be-
ğenen, kendini beğendirmeye
çalışan, övünen.
ihlâs:
halis, içten, samimi.
iltibas:
karıştırma.
katre:
damla.
1.
İnsanlar helâk olur, ancak bilenler kurtulur. Bilenler de helâk olur, ancak bildiklerini yaşa-
yanlar kurtulur. Bildiklerini yaşayanlar da helâk olur, ancak ihlâslı olanlar kurtulur. İhlâslı
olanlar da her an onu kaybetme tehlikesi ile karşı karşıyadırlar. (Keşfü’l-Hafa, 2: 312.)