Lem'alar - page 334

İşte bu hadsiz harika muhafazayı yapan zat-ı Hafîz, kı-
yamet ve haşirde, hafîziyetin tecelli-i ekberini gösterece-
ğine kat’î bir işarettir.
evet, bu ehemmiyetsiz, zail, fânî tavırlarda bu derece
kusursuz, galatsız hafîziyet cilvesi bir hüccet-i kàtıadır ki,
ebedî tesiri ve azîm ehemmiyeti bulunan, emanet-i kübra
hamelesi ve arzın halifesi olan insanların ef’al ve âsâr ve
akvalleri ve hasenat ve seyyiatları, kemal-i dikkatle mu-
hafaza edilir ve muhasebesi görülecek.
Âyâ, bu insan zanneder mi ki, başıboş kalacak? Hâşâ!
Belki insan ebede mebustur ve saadet-i ebediyeye ve
şekavet-i daimeye namzettir. küçük büyük, az çok, her
amelinden muhasebe görecek; ya taltif veya tokat yi-
yecek.
İşte, hafîziyetin cilve-i kübrasına ve mezkûr ayetin haki-
katine şahitler had ve hesaba gelmez. Bu meseledekigös-
terdiğimiz şahit, denizden bir katre, dağdan bir zerredir.
İKİNCİ MeseLe:
(1)
ÜÇÜNCÜ MeseLe:
(2)
ey insan ve ey nefsim! Mu-
hakkak bil ki, Cenab-ı Hakkın sana in’am ettiği vücudun,
cismin, âzâların, malın ve hayvanatın ibahedir, temlik de-
ğildir. Yani, istifaden için kendi mülkünü senin eline ver-
miş, istifade et diye ibahe etmiş. senin gibi idare etmek-
ten hakikaten âciz ve tedbirden cidden cahil bir şahsa
temlik etmemiş. Çünkü, mülk olarak verseydi, idaresini
sana bırakmak lâzım gelirdi.
âciz:
zayıf, güçsüz.
akval:
sözler.
amel:
fiil, iş.
arz:
yer, dünya.
âsâr:
eserler.
âyâ:
şaşkınlık ve sorma ile karışık,
“acaba mümkün mü?” manasında,
şüphe ve tereddüt bildiren ünlem
edatı.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
aza:
organlar, uzuvlar.
azîm:
büyük, yüce, ulu.
Cenab-ı Hak:
Allah.
cilve:
görünme, tecelli.
cilve-i kübra:
en büyük cilve.
ebed:
sonu olmayan gelecek za-
man, sonsuzluk, daîmilik.
ebedî:
zevalsiz, sonu olmayan, sü-
rekli.
ef’al:
fiiller, işler.
ehemmiyet:
önem.
emanet-i kübra:
en büyük ema-
net.
fânî:
ölümlü, geçici.
galat:
yanlış.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hafîziyet:
Allah’ın her şeyi muha-
faza ve kaydedici sıfâtı.
halife:
yeryüzünde bazı husus-
larda Allah’ın adına ve Allah’ın iz-
niyle hareket eden.
hamele:
taşıyanlar, yüklenenler.
hasenat:
iyi ameller, iyi işler, ha-
yırlar.
hâşâ:
asla, kat’iyen.
haşir:
kıyametten sonra bütün in-
sanların bir yere toplanmaları, Al-
lah’ın, ölüleri diriltip mahşere çı-
karması.
hayvanat:
hayvanlar.
hüccet-i kàtıa:
kesin delil.
ibahe:
bir şeyin haram olmaktan
çıkarak serbest bırakılması; mü-
bah kılma.
idare:
yönetme, bir işi yürütme,
kullanma.
in’am:
nimet verme, nimetlen-
dirme.
istifade:
faydalanma.
kat’î:
kesin.
katre:
damla, risale.
kemal-i dikkat:
tam ve mükem-
mel bir dikkat.
kıyamet:
bütün ölülerin dirilerek
mahşerde toplanması, varlığın bo-
zulup dağılması.
mebus:
gönderilen, yollanan, se-
çilen.
mezkûr:
zikredilen, anılan.
muhafaza:
koruma.
muhasebe:
hesaplaşma, karşılıklı
hesap görme.
mülk:
sahip olunan, üzerinde ta-
sarruf hakkı bulunan şey.
namzet:
aday.
nefis:
kulun kötü ve günah
olan hâl ve huyları, süflî arzu-
ları.
saadet-i ebediye:
zevalsiz,
sonu olmayan mutluluk, son-
suz mutluluk.
seyyiat:
seyyieler, fenalıklar,
kötülükler.
şahit:
şahitlik yapan.
şekavet-i daime:
sürekli bed-
bahtlık, sonsuz sıkıntı.
taltif:
iltifat etme, mükâfatlan-
dırma.
tecelli-i ekber:
en büyük te-
celli, görünme, bilinme.
tedbir:
idare etme, çekip çe-
virme.
temlik:
malik olma, mal sahibi
olma.
zail:
zeval bulan, sona eren,
devamlı olmayan.
Zat-ı Hafîz:
her şeyi noksansız
bir şekilde muhafaza eden Ce-
nab-ı Hak.
zerre:
pek ufak parça.
1.
Yirmi Dördüncü Lem’a içinde yer aldığı için orada neşredilmiştir. (Naşirler)
2.
Bir kısmı Yirmi Dördüncü Lem’a olup, orada derç edilmiştir. Barla Lâhikası’nda yer alan bu
kısım ise, buraya da derç edilmiştir. (Naşirler)
o
n
Y
edinci
l
em
a
| 334 | Lem’aLar
1...,324,325,326,327,328,329,330,331,332,333 335,336,337,338,339,340,341,342,343,344,...1406
Powered by FlippingBook