m
ºr
éo
Y o
±o
ôr
Mn
G
fıkrasındaki
m
ºr
éo
Y
ise, o zamanın ıstılahınca
Arabın gayrı lâtince ve Frengî huruf demektir.
sonra diyor:
p
án
æ«/
µ° s
ùdG p
?p
ò'
¡p
H o
¬n
Øn
ër
Jn
G @ o
¬n
æ«/
©o
j r
¿n
G *G n
OGn
Qn
G r
øn
ªn
a
Yani, “
Kim inayet-i İlâhiyeye mazhar ise, Hazret-i Ceb-
rail’in tabiri ile bu Sekîne-i Kudsiye olan İsm-i Âzamı Ce-
nab-ı Hak ona hediye eder. Onunla o zamanın şer ve fit-
nelerinden kurtarır.
”
Bu sözden dört sahife evvel yine demiş:
p
In
On
Óp
?r
dÉn
c p
ó«/
÷r
G p
‘
o
¬n
d n
¿Én
c@ o
In
OÉn
©s
°ùdG o
¬n
d r
ân
Mn
’ r
øn
e t
?o
µ`n
a
Yani, “
Kim saadete mazhar ise, said ise, şaki değilse,
o İsm-i Âzam onun boynunda mübarek bir gerdanlık hük-
münde bir nüsha olur.
”
sonra diyor:
p
¿Én
es
õdG p
ôp
N'
G n
In
OGn
ƒo
Z s
¿n
G @ p
¿Gn
ƒr
Nn
’r
G n
ôp
°TÉn
©n
e Gƒo
ªn
?r
YG s
ºo
K
r
º o
¡n
F=G n
ƒr
gn
G Gƒo
©n
Ñs
JGn
h Gƒo
æ`n
ã`r
fG s
ºo
K @ r
ºo
¡n
gGn
ƒr
an
G =Gƒo
`b s
hn
R o
A=É n
ªn
?o
Y r
ºo
g
Yani, “
O bid’alar ve Acemî ve ecnebi hurufunun inti-
şarı zamanı olan o ahirzamanın fena adamları bir kısım
ulemaüssûdur ki, hırs sebebiyle bâtınlarını haramla dol-
durmak için bid’alara yardım ve fetva verenlerdir.
”
sonra bir kısım ulemaüssûu tokatlamak için de birisiy-
le konuşuyor. der:
acemî:
Arab olmayan, Arab’dan
başkası.
ahirzaman:
dünyanın son zamanı
ve son devresi, dünya hayatının
o
n
S
ekizinci
l
em
’
a
| 340 | Lem’aLar
kıyamete yakın son devresi.
bid’a:
dinin aslına uymayan
âdet ve uygulamalar.
Cenab-ı Hak:
Allah.
ecnebi:
yabancı.
fıkra:
bent, madde.
fitne:
karışıklık, fesat.
Frengî:
Avrupalı.
gayr:
dış.
huruf:
harfler.
hükmünde:
yerinde, değe-
rinde.
ıstılah:
her hangi bir ilim, fen
veya sanat alanında, o alana
ait bir kavramı ifade etmek
amacıyla kullanılan ve sözlük
anlamından farklı bir anlam
taşıyan kelime, tamlama veya
terim.
inayet-i İlâhiye:
Allah’ın yar-
dımı.
intişar:
yayılma, neşrolunma.
İsm-i azam:
Cenab-ı Hakkın
bin bir isminden en büyük ve
manaca diğer isimleri kuşat-
mış olanı.
mazhar:
nail olma, kavuşma.
mübarek:
feyizli, bereketli.
nüsha:
birbirinin aynı olan ya-
zılı metinlerden her biri.
saadet:
mutluluk.
said:
saadete eren, Allah’ın rı-
zasına ve ahiret mutluluğuna
kavuşan.
Sekîne-i kudsiye:
kudsî Se-
kîne; kutsal, yüce olan gönül
ferahlatıcı.
şaki:
Allah’ın rızasından ve ahi-
ret mutluluğundan yoksun
kimse.
şer:
kötülük.
tabir:
ifade.
ulemaüssû’:
kötü âlimler,
dünyayı dine tercih eden âlim-
ler.