Yani, “
Evvel-i dünyadan kıyamete kadar ulûm-i esrar-ı
mühimme bize meşhut derecesinde inkişaf etmiş; kim ne
isterse sorsun, sözümüze şüphe edenler zelil olur
.”
sonra, yine İsm-i Âzam içinde bulunan o altı esma-i
Hüsnadan bahsedip, birden bire, aynen gavs-ı geylâ-
nî’nin ihbar-ı gaybîsi gibi, Hülâgû asrından bu asrımıza
bakıyor. İkinci bir keramet-i gaybiyeyi izhar ediyor. Ve di-
yor ki:
Gk
Ò/
?n
Ør
dGn
h o
Ò/
en
’r
G Én
¡p
H s
âp
H @
(HaşİYe)
Gk
Ò/
£r
°ùn
J r
än
ôp
q
£o
°S m
ºr
éo
Y o
±o
ôr
Mn
G
Yani, on dördüncü asr-ı Muhammedîde (
AsM
) bin üç
yüz kırk dokuz ve rumîce bin üç yüz kırk yedide Arabî
hurufunu terk edip, ecnebi ve acemi hurufuna İslâmlar
içinde başlanacak. Hem umum, hem fakir ve zengin,
emîr ve işçi, çoluk ve çocuk gece dersleriyle o hurufu ceb-
ren öğrenecekler. Çünkü bir nüshada
n
äÉn
H
’dir.
n
äÉn
H
ise
gece çalışmasıdır.
s
âp
H
ise kat’îyi ve cebri ifade ediyor.
Lem’aLar | 339 |
o
n
S
ekizinci
l
em
’
a
şerde toplanması.
kat’î:
kesin.
keramet:
harikulâde görülen hâl-
ler.
keramet-i gaybiye:
gaypla ilgili
keramet, istikbal ile alâkalı kera-
met.
meşhut:
görünen, şahadet edilen.
nüsha:
birbirinin aynı olan yazılı
metinlerden her biri.
rumî:
Osmanlı devletinde malî iş-
lerde kullanılan güneş takvimi.
takviye:
destekleme, kuvvetlen-
dirme.
terk:
bırakma, vazgeçme.
ulûm-i esrar-ı mühimme:
önemli
sırlı ilimler.
umum:
bütün.
zahir:
apaçık, gözle görülen.
zelil:
aşağı, alçak, zillete düşen.
HaşİYe:
Hazret-i Ali’nin (
rA
) şu kerameti pek zahirdir. Çünkü, huruf-i
ecnebiyenin İslâm içinde cebren kabul ettirildiği zamanı
Gk
Ò/
£r
°ùn
J r
än
ô pq
£o
°S
cümlesiyle tamı tamına aynı tarihini gösteriyor. Cifirle ve hesab-ı ebcet-
le fıkranın manasını takviye ediyor. Şöyle ki: İki
¢S
yüz yirmi (120), iki
•
on sekiz (18), iki
ä
sekiz yüz (800), iki
Q
dört yüz (400), bir
…
on
(10), bir
elif
bir (1), bin üç yüz kırk dokuzdur (1349). Şimdi Arabî bin
üç yüz elli üçtür (1353). Bu hurufun cebren kabulü ve ramazan gece-
lerinde çoluk ve çocuk ve kadınlara okutturulması dört sene evveldir.
acemi:
Arab
olmayan,
Arab’dan başkası.
arabî:
Arabcaya ait, Arab dili
ile ilgili.
asır:
yüzyıl, asır.
asr-ı muhammedî (asm):
Hz.
Peygamberin yaşadığı asır.
bahsetme:
üzerinde ko-
nuşma, söz söyleme.
cebir:
zorlama, baskı.
cebren:
zorla, zoraki, zor kul-
lanarak.
cifir:
harflere verilen sayılarla
sözden anlam çıkarma ilmi.
ebcet.
derece:
mertebe.
ecnebi:
yabancı.
emîr:
büyük bir soydan gelen.
esma-i Hüsna:
Allah’ın güzel
isimleri.
evvel-i dünya:
dünyanın baş-
langıcı.
fıkra:
kısa yazı.
haşiye:
dipnot.
hesab-ı ebcet:
Arab harflerinin
diziliş sırası, bu harflerin rakam
olarak değerlerinden yola çı-
kılarak yapılan hesap.
huruf:
harfler.
huruf-i ecnebiye:
yabancı
harfler.
ifade:
anlatma.
ihbar-ı gaybî:
gayba ait haber,
geçmiş veya gelecek zamana
ait haber.
inkişaf:
keşfolunma, manevî
bir sırrın veya hâlin görünmesi.
İsm-i azam:
Cenab-ı Hakkın
bin bir isminden en büyük ve
manaca diğer isimleri kuşat-
mış olanı.
izhar:
açığa vurma, gösterme.
kıyamet:
dünyanın sonu, bü-
tün ölülerin dirilerek mah-