Yani, “dokuz karn sonra Furs, yani akvam-ı Şarkiye,
Arab üzerine hücum edecek, galebe edip hayvan gibi
Arabı kesecek. öyle müthiş fitneler, karanlıklı musibetler
ki, en karanlıklı geceden daha ziyade karanlık olacak.”
İşte Hazret-i Ali’nin (
rA
) bir keramet-i bâhiresi ki, ken-
dinden beş yüz sene sonra gelen ve Arab devlet-i Abba-
siyesini mahveden ve hadsiz kütüb-i İslâmiyeyi nehr-i Fı-
rat’a döken ve Arabı gayet zalimâne katleden Hülâgû va-
kıa-i meşhuresini haber veriyor. Çünkü meşhur olan, karn
kırk sene değil, o zaman ıstılahınca ağleb-i ömür olan alt-
mış seneden ibarettir. Çünkü, bir devir altmış senede
değişir. Bu surette İmam-ı Ali’nin (
rA
) hicretten otuz se-
ne sonra kûfe’de yazdığı bu
Ercûze’
deki dokuz defa alt-
mış, otuza ilâve edilse, beş yüz yetmiş oluyor ki, Cengiz’in
ve Hülâgû’nun hücum ve tahribat zamanıdır. sonra Haz-
ret-i Cebrail’in, Âlâ nebiyyinâ ve Aleyhissalâtü Vesselâm
huzur-i nebevîde getirip Hazret-i Ali’ye
Sekîne
namıyla
bir sahifede yazılı İsm-i Âzam, Hazret-i Ali’nin (
rA
) kuca-
ğına düşmüş. Hazret-i Ali diyor: “Ben Cebrail’in şahsını
yalnız alâimisema suretinde gördüm. sesini işittim, sahi-
feyi aldım, bu isimleri içinde buldum” diyerek, bu İsm-i
Âzamdan bahisle bazı hâdisatı zikirden sonra tahdis-i ni-
met suretinde diyor ki:
p
In
ôp
N'
’r
G p
?r
ƒn
«p
H Én
«r
ft
ódG p
Gn
ór
Ñn
e r
øp
e @ m
In
ôp
NÉn
a m
?ƒo
?o
Y r
øp
e Ék
ær
©n
e t
?o
µn
a
Ék
fÉn
¡o
e Gk
ón
Z x
?n
°T …p
P t
?o
µn
a @ Ék
fÉn
«n
Y Én
fn
ór
æp
Y Ék
Ør
°ûn
c n
QÉn
°U r
ón
b
ağleb-i ömür:
: ömrün çoğu.
akvam-ı şarkiye:
doğu kavimleri.
alâ nebiyyinâ:
“Peygamberimiz
Hz. Muhammed (asm) üzerine ol-
sun” manasında.
alâimisema:
gök kuşağı, al yeşil
kuşak.
aleyhissalâtü vesselâm:
“Salât ve
selâm onun üzerine olsun,” anla-
mında Peygamberimiz Hz. Mu-
hammed’in (asm)
bahis:
üzerinde konuşma.
devir:
zaman, süresi belli zaman
parçası.
devlet-i abbasiye:
Abbasî devleti,
Emevîlerden sonra kurulan devlet.
(750-1258).
ercûze:
Hz. Ali tarafından yazılan
ve istikbalden haber veren vezinli
kaside.
fitne:
karışıklık, fesat.
Furs:
Farslar, Farsça konuşanlar,
Fars milleti.
galebe:
galip gelme, yenme, üs-
tünlük.
hadisat:
hâdiseler, olaylar.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hicret:
göç; Peygamberimizin
Mekke’den Medine’ye göç etmesi.
huzur-i Nebevî:
Peygamberin hu-
zuru, sohbeti.
hücum:
saldırma.
ıstılah:
her hangi bir ilim, fen veya
o
n
S
ekizinci
l
em
’
a
| 338 | Lem’aLar
sanat alanında veya her hangi
bir zamanda, o alana ait bir
kavramı ifade etmek amacıyla
kullanılan ve sözlük anlamın-
dan farklı bir anlam taşıyan
kelime, tamlama veya terim.
ibaret:
meydana gelen, olu-
şan, müteşekkil.
ilâve:
ekleme, katma.
İsm-i azam:
Cenab-ı Hakkın
bin bir isminden en büyük ve
manaca diğer isimleri kuşat-
mış olanı.
karn:
yüzyıl, asır.
katl:
öldürme, katletme.
keramet-i bâhire:
apaçık ke-
ramet.
kütüb-i İslâmiye:
İslâmî kitap-
lar.
mahv:
yok, etme, ortadan kal-
dırma.
meşhur:
herkesin bildiği, şöh-
retli, ünlü, namlı.
musibet:
felâket, belâ.
namıyla:
adıyla.
nehr-i Fırat:
Fırat nehri.
sahife:
sayfa.
Sekîne:
içerisinde on dokuz
harfli on dokuz ayet bulunan
çok mühim, sükûnet ve em-
niyet veren bir dua.
suret:
biçim, görünüş, tarz.
tahdis-i nimet:
İlâhî nimeti
şükrederek anlatma, Cenab-ı
Hakka karşı şükrünü eda etme
ve teşekkür etme maksadıyla
nail olduğu nimeti anma.
tahribat:
tahripler, yıkıp boz-
malar.
vakıa-i meşhure:
meşhur hâ-
dise.
zalimâne:
zulmeder surette,
zalimce.
zikir:
anma.
ziyade:
çok, fazla.