Acaba en kolay, en zahir ve daire-i ihtiyâr ve şuurda
dahil olan bir midenin idaresini yapamadığın hâlde, nasıl
göz ve kulak gibi daire-i ihtiyâr ve şuurun haricinde idare
isteyen şeylere malik olabilirsin?
Madem sana verilen hayat ve hayatın levazımatı tem-
lik değil, ibahedir; elbette ibahenin düsturuyla hareket et-
mek lâzımdır. Yani, nasıl bir zat ziyafete misafirleri davet
eder. onlara meclis ziyafetindeki eşyadan ve ziyafetten
istifadeyi ibahe ediyor, temlik etmiyor. İbaha ve ziyafetin
kaidesi ise, mihmandarın rızası dahilinde tasarruf etmek-
tir. öyle ise israf edemez, başkasına ikram edemez, sof-
radan kaldırıp başkasına sadaka veremez, dökemez, zayi
edemez. eğer temlik olsaydı, yapabilirdi ve kendi arzu-
suyla hareket edebilirdi.
Aynen bunun gibi, Cenab-ı Hak sana ibahe suretinde
verdiği hayatı intihar ile hatime çekemezsin, gözünü çı-
karamazsın ve manen gözü kör etmek demek olan gözü
verenin rızası haricinde harama sarf edemezsin. Ve ha-
keza, kulağı ve dili ve bunlar gibi cihazatı harama sarf et-
mekle manen öldüremezsin. Ve eti yenilmeyen hayvanı-
nı lüzumsuz tazip edip katledemezsin. Ve hakeza, bütün
sana verilen nimetler, bu misafirhane-i dünyanın sahibi
olan Mihmandar-ı kerîm-i zülcelâl’in kavanin-i şeriatı da-
iresinde tasarruf etmek gerektir.
(1)
o
º«/
µ n
`?r
G o
º«/
?n
©r
dG n
âr
fn
G n
?s
fp
G BÉn
æn
àr
ªs
?n
Y Én
e s
’p
G BÉ n
æn
d n
ºr
?p
Y '
’ n
?n
fÉn
ërÑ°oS
• • •
Lem’aLar | 335 |
o
n
Y
edinci
l
em
’
a
lâzım olan şeyler.
lüzumsuz:
gereksiz.
malik:
sahip.
manen:
mana itibarıyla, manaca.
mihmandar:
ev, hane, mülk sa-
hibi.
mihmandar-ı Kerîm-i Zülcelâ
l: şu
dünya misafirhanesinde kullarına
yardım edip rızıklandıran celâl sa-
hibi Rabbimiz.
misafirhane-i dünya:
dünya mi-
safirhanesi.
nimet:
Allah’ın bağışladığı maddî
ve manevî lütuf ve ikramlar.
rıza:
razı olma, hoşnutluk.
sadaka:
Allah rızası için ihtiyaç sa-
hibi fakirlere yapılan yardım.
sarf:
harcama.
suret:
biçim, tarz.
şuur:
idrak, bilinç.
tasarruf:
bir şeyin sahibi olup,
mülkünü istediği şekilde kul-
lanma.
tazip:
acı çektirme, sıkıntı verme,
azap çektirme.
temlik:
malik olma, mal sahibi
olma.
zahir:
açık.
zat:
kişi.
zayi:
elden çıkan, ziyan.
ziyafet:
misafire yedirip içirme, ik-
ram için verilen yemek.
arzu:
aşırı istek, heves.
Cenab-ı Hak:
Allah.
cihazat:
cihazlar, kendilerine
ihtiyaç duyulan maddî manevî
aletler.
dahil:
içinde.
daire-i ihtiyar:
seçme, isteme,
tercih etme dairesi.
davet:
çağırma.
düstur:
kanun, kaide, kural,
prensip.
hakeza:
böylece, bunun gibi.
haram:
İslâmiyetçe yasakla-
nan işler.
haram:
İslâmiyetçe yasakla-
nan işler.
hariç:
bir şeyin dışı.
hatime:
son, nihayet.
ibahe:
bir şeyin haram olmak-
tan çıkarak serbest bırakıl-
ması; mübah kılma.
idare:
yönetme, bir işi yü-
rütme, kullanma.
israf:
ihtiyaçtan fazlasını har-
cama, savurganlık.
istifade:
faydalanma.
kaide:
kural, esas.
katl:
öldürme.
kavanin-i şeriat:
şeriat ka-
nunları.
lâzım:
gerekli, lüzumlu.
levazımat:
lüzumlu maddeler,
1.
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz
yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her şeyi hikmetle yaparsın. (Bakara Suresi: 32.)