dairede halka tutan risale-i nur talebelerinin ve o daire-
nin merkezinde sizler bulunmak cihetiyle risale-i nur Şa-
kirtlerinin etrafınızda olarak, nakşîde hatme-i hâcegân
tarzında, fakat çok büyük bir mikyasta
Risale-i Nur
’un bü-
tün şakirtleri manen hazır ve o dairede bulunuyor niyetiy-
le tasavvur ile okunmak, o kudsî hatmeyi yapmak, Ce-
nab-ı Hakkın rahmetinden tevfik niyaz ederiz.
Saniyen:
Hacı Hafız’ın sav köyünün kahraman tale-
belerinin fevkalâde hizmetleri, oralarda sebeb-i teşvik ve
medar-ı gayret ve numune-i imtisal olduğu gibi, bu hava-
lide dahi onların o harikulâde sa’yügayretleri, fevkalâde
hüsn-i misal ve numune-i gayret olarak ehemmiyetli bir
intibah ve iştiyaka sebebiyet vermiş. kahraman Hüs-
rev’in onlara dair mektupları, mübarek nüshalar gibi,
tembellik, lâkaytlık hastalıklarına müptelâ olanlara şifa
olur, ellerde gezer.
Salisen:
sizin buraya gelen kıymettar mektuplarınızı
lâhikaya yazmışız; fakat, bazı kelimeleri tayyettik. Müfri-
tâne hüsnüzandan gelen cümleleri tadil ettik, gücenme-
yiniz.
Rabian:
İslâmköy’ü, kuleönü ortasında olan ve sıddık
sabri ve lütfi gibi talebeleri yetiştiren Atabey, Aras kar-
yesi, çok defa hatırıma geliyordu, “Acaba bu köy neden
geri kaldı, söndü?” diye düşünüp müteessir oluyordum.
Fakat, Cenab-ı Hakka hadsiz şükür olsun ki, tahir ve
Abdullah Çavuş o endişemi tamamıyla izale ettiler; büyük
bir teselli bana verdiler. Hatta tahir’in bu defa bize
K
astamonu
L
âhiKası
| 117 |
müteessir:
teessüre kapılan, hü-
zünlü, kederli, mahzun.
nakşî:
Hz. Şah-ı Nakşibend’in kur-
duğu tarikat ve bu tarikata men-
sup olan.
niyaz:
Allah’a yalvarma ve yakar-
ma.
nümune-i gayret:
gayret örneği.
nümune-i imtisal:
örnek alına-
cak şekildeki nümune, örnek nü-
mune.
nüsha:
birbirinin aynı olan suret-
lerin her biri.
rabian:
dördüncü olarak.
rahmet:
şefkat, merhamet, ba-
ğışlama ve esirgeyicilik.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
salisen:
üçüncü olarak.
saniyen:
ikinci olarak.
sa’y:
iş, çalışma, çabalama.
sebeb-i teşvik:
teşvik sebebi.
sebebiyet:
sebep olma.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şükür:
Allah’ın nimetlerine karşı
memnunluk gösterme, gerek dil
ile gerekse hal ile Allah’ı hamd
etme.
tadil:
doğrultma, düzeltme.
talebe:
öğrenci.
tasavvur:
bir şeyi zihinde şekil-
lendirme, düşünme.
tayy:
atlamak, üzerinden geç-
mek.
teselli:
avutma, acısını dindirme.
tevfik:
Allah’ın yardımı, başarılı
kılması.
cihet:
yön.
dair:
alakalı, ilgili.
ehemmiyetli:
önemli.
fevkalâde:
olağanüstü.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
halka tutmak:
etrafında top-
lanmak, bir araya gelmek.
harikulâde:
olağanüstü.
hatme:
baştan aşağı bütün
Kur’ân-ı Kerîm’i okuyup bitir-
me, hatim etme, hatim indir-
me.
hatme-i hâcegân:
Nakşî tari-
katı mensuplarının, şeyhleri-
nin huzurunda, topluca belirli
dua ve zikirlerini sonuna ka-
dar okumaları.
havali:
bölge, etraf, çevre, ci-
var.
hüsn-i misal:
güzel örnek.
hüsnüzan:
iyi fikirde bulu-
nup, iyi olacağını düşünmek.
intibah:
uyanıklık.
iştiyak:
aşırı isteme, çok fazla
arzu etme.
izale:
giderme, ortadan kal-
dırma.
karye:
köy.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
kudsî:
mukaddes, yüce.
lâkayt:
kayıtsız, ilgisiz.
manen:
mana bakımından,
manaca.
medar-ı gayret:
gayret sebe-
bi.
mikyas:
ölçek.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
müfritane:
müfrit bir şekilde,
aşırı derecede, aşırı olarak.
müptelâ:
tutkun, bir şeye
düşkün ve tutulmuş olan.