‡
52
·
Aziz, SıddıkKardeşlerim!
Risale-i Nur
’un kahramanı olan Hüsrev’in bu defaki iki
hediye-i kudsiyesi ve kerametkârâne o iki semavî hediye-
nin manevî i’cazını gözlere de gösterir bir tarzda bu Şu-
hur-i selâsede bizlere ve bu muhite hediye etmesi,
Risa-
le-i Nur
nokta-i nazarında mu’cizâne bir hizmettir. İnşa-
allah o gül Fabrikasının kalemi, buraları da bir gülistana
çevirecek. Cenab-ı Hak, o kalem sahibine, yazdığı her
harf-i kur’ân’a mukabil leyle-i kadirdeki gibi otuz bin se-
vap ve rahmet ve hasene versin; âmin, âmin, âmin.
ì@í
‡
53
·
AzizKardeşlerim!
sadâkatinizden tereşşuh eden ve haddimin pek çok
fevkinde hüsnüzannınıza karşı bundan evvel verdiğim ce-
vabın bir tetimmesi olarak bu gelecek fıkrayı iki gün ev-
vel yazmıştık. sizin fevkalâde sadâkat ve ulüvv-i himme-
tinizden tereşşuh eden bir hafta evvelki mektubunuza
karşı hüsnüzannınızı bir derece cerh eden benim ce-
vabımın hikmeti şudur ki:
Bu zamanda öyle fevkalâde hâkim cereyanlar var ki,
her şeyi kendi hesabına aldığı için, faraza hakikî bek-
lenilen ve bir asır sonra gelecek o zat dahi bu zamanda
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun, ka-
bul eyle!” anlamında duanın so-
nunda söylenir.
asır:
yüzyıl.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
cereyan:
akım, fikir, sanat veya
siyaset hareketi.
cerh:
yaralama.
evvel:
önce.
faraza:
farz edelim ki, öyle saya-
lım ki, söz gelişi.
fevkalâde:
olağanüstü.
fevkinde:
üstünde.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
gülistan:
gül bahçesi, gül tarlası.
hakikî:
gerçek.
hâkim:
hükmeden.
harf-i Kur’ân:
Kur’ân harfi.
hasene:
hayırlı amel, Allah rızası-
na uygun iş.
hediye-i kutsiye:
mukaddes he-
diye.
hikmet:
gizli sebep, gaye.
hüsnüzan:
iyi fikirde bulunup, iyi
olacağını düşünmek.
i’caz:
mucizelik, insanların benze-
rini yapmaktan âciz kaldıkları
şeyi yapmak.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
kerametkârâne:
kerametli
bir şekilde, keramet gösterir-
cesine.
Leyle-i Kadir:
Kadir Gecesi,
Kur’ân-ı Kerîm’in dünya se-
masına nazil olduğu gece, ra-
mazanın 27. gecesi.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mu’cizâne:
mu’cizeli bir şekil-
de.
muhit:
yöre, çevre.
mukabil:
karşılık.
nokta-i nazar:
görüş açısı,
bakış açısı; görüş, fikir.
rahmet:
şefkat, merhamet,
bağışlama ve esirgeyicilik.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
semavî:
semaya ait, gökten
gelen; Allah tarafından olan,
İlahî.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
şuhur-i selâse:
Üç Aylar; Re-
cep, Şaban ve Ramazan.
tarz:
biçim, şekil.
tereşşuh:
sızıntı, damla.
tetimme:
bir konuyu veya
eseri tamamlamak için ekle-
nen kısım, ek.
ulüvv-i himmet:
himmetin
yüksekliği; yüksek himmetli-
lik, yüksek gayretlilik.
zat:
kişi, şahıs.
| 114 | K
astamonu
L
âhiKası