Kastamonu Lahikası - page 115

gelse, harekâtını o cereyanlara kaptırmamak için siyaset
âlemindeki vaziyetten feragat edecek ve hedefini değişti-
recek diye tahmin ediyorum.
Hem, üç mesele var: biri hayat, biri şeriat, biri imandır.
Hakikat noktasında en mühimi ve en azamı, iman mese-
lesidir. Fakat, şimdiki umumun nazarında ve hâl-i âlem il-
caatında en mühim mesele hayat ve şeriat göründüğün-
den, o zat şimdi olsa da, üç meseleyi birden umum ruy-i
zeminde vaziyetlerini değiştirmek nev-i beşerdeki cari
olan âdetullaha muvafık gelmediğinden, her hâlde en
azam meseleyi esas yapıp, öteki meseleleri esas yapma-
yacak; tâ ki, iman hizmeti saffetini umumun nazarında
bozmasın ve avamın çabuk iğfal olunabilen akıllarında, o
hizmet başka maksatlara alet olmadığı tahakkuk etsin.
Hem, yirmi seneden beri tahripkârâne eşedd-i zulüm
altında o derece ahlâk bozulmuş ve metanet ve sadâkat
kaybolmuş ki, ondan, belki yirmiden birisine itimat edil-
mez. Bu acip hâlâta karşı çok fevkalâde sebat ve meta-
net ve sadâkat ve hamiyet-i İslâmiye lâzımdır; yoksa,
akim kalır, zarar verir.
Demek, en halis ve en selâmetli
ve en mühim ve en muvaffakıyetli hizmet Risale-i Nur
Şakirtlerinin daireleri içindeki kudsî hizmettir.
Her ne
ise, bu mesele şimdilik bu kadar yeter.
Umum kardeşlerimize birer birer selâm ve bu eyyam-ı
mübarekede dua ederiz ve makbul dualarını, gelecek ey-
yam ve leyali-i mübarekede istiyoruz.
K
astamonu
L
âhiKası
| 115 |
kudsî:
mukaddes, yüce.
leyali-i mübareke:
mübarek ge-
celer.
makbul:
kabul edilmiş, geçerli.
maksat:
gaye.
mesele:
önemli konu.
metanet:
metin olma, dayanıklı-
lık, sağlamlık.
muvaffakıyet:
başarma, başarılı
olma.
muvafık:
uygun, münasip.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
nazar:
bakış, dikkat.
nev-i beşer:
insanoğlu, insanlar.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
rûy-i zemin:
yeryüzü.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
safvet:
saflık, hâlislik, temizlik,
paklık.
sebat:
sözünde durma, kararlı ol-
ma, azimlilik.
selâm:
barış, rahatlık, selamet ve
esenlik dileme.
selâmet:
salimlik, eminlik, kurtu-
luş, korku ve endişeden uzak ol-
ma.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şeriat:
Allah tarafından peygam-
ber vasıtasıyla bildirilen, İlâhî
emir ve yasaklara dayanan hü-
kümlerin hepsi.
tahakkuk:
gerçekleşme, kesin-
leşme.
tahripkârane:
yıkıcı şekilde.
umum:
bütün, herkes.
vaziyet:
durum.
zat:
kişi, şahıs.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
âdetullah:
Allah’ın tabiata
koyduğu yaratılışa ait kanun-
lar.
akim:
neticesiz, sonu yok, ba-
şarısız.
avam:
kültürlü, yüksek taba-
kadan olmayan; cahil halk ta-
bakası.
âzam:
en büyük.
cari:
cereyan eden, akan, işle-
yen.
cereyan:
akım, fikir, sanat ve-
ya siyaset hareketi.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
eşedd-i zulüm:
zulmün en
şiddetlisi.
eyyam:
günler, gündüzler.
eyyam-ı mübareke:
müba-
rek günler.
ferâgat:
hakkından isteyerek
vazgeçme.
fevkalâde:
olağanüstü.
hakikat:
gerçek, doğruluk;
görülen bir şeyin aslı, esası.
hâlât:
haller, durumlar, vazi-
yetler.
hâl-i âlem:
dünyanın vaziye-
ti, âlemin durumu.
halis:
samimî, her amelini
yalnız Allah rızası için işleyen.
hamiyet-i islâmiye:
İslâmi-
yete ait olan duygu ve bağla-
rın korunma çabası.
harekât:
hareketler, davra-
nışlar.
iğfal:
yanıltma, gaflete düşü-
rerek kandırma, aldatma.
ilcaat:
zorlamalar, mecbur et-
meler.
iman:
inanç, itikat.
itimat:
dayanma, güvenme.
1...,105,106,107,108,109,110,111,112,113,114 116,117,118,119,120,121,122,123,124,125,...478
Powered by FlippingBook