Milâdî 571 yılında, Nisan ayının yirmisinde, Kamerî aylardan Rebiülevvel ayının on ikinci gecesinde
Mekke’de dünyaya geldi. Hz. Muhammed daha doğmadan babasını, 6 yaşında iken de annesini
kaybetmiştir. Annesi ölünce dedesi Abdülmuttalib onu himayesi altına aldı. Dedesi de ölünce, bu sefer
amcası Ebu Talib onun bakımını üstlendi. Hz. Muhammed (
ASM
) 25 yaşında iken kendisinden 15 yaş
büyük olan Hz. Hatice ile evlendi. Evlilikleri Milâdî 595 yılına rastlamaktadır. Daha sonra Hz. Peygamberin
Hz. Hatice’den sırayla Kasım, Zeynep, Rukiyye, Ümmü Gülsüm, Fatıma ve Abdullah adında altı çocuğu
oldu. Hz. Muhammed, Hatice-i Kübra dediği zevcesi hayatta olduğu müddetçe bir başka kadınla
evlenmedi. Daha gençliğinde dürüstlük ve doğruluğu ile kendisine El-Emîn (güvenilir kimse) dedirten
Hz. Muhammed her yönüyle örnek bir insan kişiliğini sergiliyordu. Hz. Muhammed kırk yaşında iken,
Milâdî 610 yılında Hira Dağında kendisine peygamberlik vazifesi verildi. Kendisine ilk inananlar ise eşi
Hz. Hatice, çocuklardan Hz. Ali, hür erkeklerden Hz. Ebu Bekir, azatlı kölelerden Hz. Zeyd, kölelerden
Hz. Bilâl-i Habeşi (
RA
) oldu. Daha sonraları Hz. Osman, Talha bin Ubeydullah, Halid bin Said, Sa’d bin Ebi
Vakkas Müslüman oldular. Bunlara en son Hz. Ömer eklendi. Hicretten bir buçuk sene önce, Recep
ayının 27. gecesinde İsra ve Miraç mucizesi meydana geldi. 621 yılında Akabe mevkiinde Medinelilerle
I. Akabe Biatı yapıldı. 622 yılında ise II. Akabe Biatı yapıldı. Mekkeli müşriklerin zulümlerinin artması
üzerine 622 yılında Mekke’den Medine’ye hicret edildi. Hicretin 2. senesi, Milâdî 13 Mart 624’te
müşriklere karşı Bedir Savaşını kazandı. 625 yılında ise Uhud Savaşı meydana geldi. 627 yılında Hendek
Savaşı kazanıldı. 630 yılında Mekke fethedildi. Mekke’nin çevresi ve Kabe putlardan temizlendi.
Peygamberimiz ömrünün son yılında Arafat’ta 120.000 Sahabeye Veda Hutbesini verdi. Bu hutbe ilk
insan hakları bildirisi olarak kabul edilir. Hz. Muhammed (
ASM
) Hicretin 11. senesi Rebiülevvel ayının on
ikisi, Pazartesi günü (Milâdî 8 Haziran 632) ruhunu Rahmana teslim etti.
MUHaMMED aBDUH (1845-1905):
İslâm düşüncesinin yeniden canlanmasında önemli katkılarda
bulunan, Mısır’ın tanınmış âlimlerinden, Bediüzzaman Hazretlerinin, “İttihad-ı İslâmda seleflerim” dediği
kişiler arasında ismi zikredilen (Divan-ı Harb-i Örfî, s. 29) Muhammed Abduh, 1845 yılında Aşağı Mısır’da,
Bahire ilinin Mahalletü’n-Nasr köyünde doğdu. Zengin olmalarına rağmen, fedakârlıktan hiçbir zaman
kaçınmayan, adil, dürüst olarak tanınan bir babanın; iffet ve takvası ile meşhur bir annenin çocuğuydu.
Küçük yaşta Kur’ân-ı Kerîm’i hıfzetti. Tanta’daki eğitimi sırasında zamanın şartlarına uygun eğitim
vermedikleri gerekçesiyle okuldan bir süre ayrıldı. Fakat çok geçmeden yeniden okula döndü. Amcası
Şeyh Derviş, geniş ufkuyla Abduh’un dini ilimlere karşı sevgi beslemesini sağladı. 1866’da İslâmî ilimlerin
merkezi kabul edilen Ezher Üniversitesine kaydoldu. Ancak, üniversitenin o sıralardaki eğitim metodu
kendisini tatmin etmedi. Bir ara dünyadan tamamen elini-eteğini çekip tasavvufa ağırlık verdi. Ancak,
amcası inzivaya çekilerek tasavvufa yönelmesine müsaade etmedi. Amcası dışında, hayat seyri
üzerinde etkili olan bir başka kişi Cemaleddin Afganî’dir. Onunla tanışması (1872) hayatında âdeta bir
dönüm noktası teşkil eder. Afganî’nin etkisinde kalmanın ötesinde, en önemli talebesi olarak tanındı.
Afganî’nin de, Abduh’un münzevi bir hayat yaşamayı terk ettirip aktif hale gelmesinde önemli etkisi
oldu. 1877 yılında okulunu tamamlayarak “âlim” unvanını aldı ve mezun oldu. Bir süre özel ders
verdikten sonra Darü’l-Ulum’a müderris olarak atandı (1879). Bu görevi devam ederken Afganî’nin
tesiriyle yayıncılık işine de girişti. Müderrisliği bir yıldan kısa sürdü ve vazifeden alınarak doğduğu
mahalde ikamete mecbur edildi. Ancak, bir bakan tarafından geri çağrılarak el-Vaka’-i Mısriye isimli
gazetenin başyazarlığına getirildi (1880). İngiliz işgaline karşı çıkan ve ordu komutanlığını yapan Arabî’yi
(Urabi) desteklediği gerekçesiyle sürgüne gönderildi. Evvela Suriye’ye yerleştiyse de Afgani’nin daveti
üzerine Paris’e gitti. Burada, “el-Urvetü’l-Vuska” adlı dergide, İslâmî uyanmaya dair yazılar yazdı. Halkı,
İngiliz işgaline karşı mücadele vererek, millî şuuru uyandırmaya çalıştı. İngilizler, derginin İslâm
ülkelerine girişini yasaklayarak yayını engellediler. Bir süre sonra derginin yayını durdu. Abduh, 1885
yılında Beyrut’a gelerek eğitimle meşgul oldu. 1889 yılında Kahire’ye döndü. Kısa bir süre sonra da
asliye hukuk mahkemesine hakim olarak atandı. Daha sonra temyiz mahkemesinde müşavir olarak
çalıştı. Bu arada şeriat mahkemelerinin ıslahına dair eserini yazdı (1900). El-Ezher’in idare meclisine
seçildi. Ezher’in gelişmesine katkıda bulunduğu gibi geniş bir muhite hitap edecek hale getirilmesinde
de önemli katkılarda bulundu. Daha önce okutulmayan tarih, coğrafya, matematik ve felsefe gibi
müspet bilimlerin okutulmalarını sağladı. Mısır’da en yüksek dinî makam olan müftülüğe atandıktan
(1899) sonra vefatına kadar bu görevde kaldı. Görev yaptığı süre boyunca bu makama büyük bir
saygınlık kazandırdı. Müftülüğü sırasında; Müslümanların faiz ve kârdan hisse alma, gayr-ı Müslim
ş
ahıS
B
ilgileri
| 472 | İşaratü’l-İ’caz