İşaratü'l İ'caz - page 468

HaMza (MüKüSlü, EFENDİ, Molla):
Müküs (Bahçesaray) Dicle Nehrinin kendisinden çıktığı Van’ın
küçük bir kazasıdır. Hamza Efendi Müküs’e nispet edilerek anılır. Üstadın en eski talebelerinden olan
Müküslü Hamza, 1920 yıllarında İşaratü’l-İ’caz tefsirinin kâtipliğini yapan, Arapça İşaratü’l-İ’caz’ın ilk
baskılarında kitabın sonunda, Üstadın hayatını ilk kaleme alan zattır. İşaratü’l-İ’caz’ı ve Onuncu Sözü
ilk defa neşreden yine Müküslü Hamza’dır. 1960 yılında vefat etmiştir.
Hızır BEY çElEBİ:
İstanbul’un ilk kadısıdır. Âlim ve şair bir zattı. Kaynaklarda 810 (1407) yılında,
Eskişehir’in Sivrihisar kazasında doğduğu belirtilmektedir. Sivrihisar kadısı Emîr Celâleddîn Arif’in oğlu
olan Hızır Bey Çelebi, köklü bir sipahi ailesine mensuptu. Hızır Bey Çelebi’yi önce babası okuttu. Sonra
Bursa’da Molla Yegan’a gönderdi. Çok kabiliyetli ve çalışkan olan Hızır Bey Çelebi çabuk ilerledi.
Zamanındaki âlimlerin içerisinde şöhret kazandı. 851’de Bursa’da bir medreseye müderris oldu. Fatih
çağının ünlü âlimleri olan Molla Kastalânî, Muslihiddîn, Hayalî, Hocazâde de hep onun Bursa’da
yetiştirdiği talebelerdir. Fatih, Hızır Bey Çelebi’ye çok değer vermiştir. İstanbul fetholunduğu zaman
onu İstanbul’un ilk Kadısı yapmış, oğulları Beyazıd ile Mustafa’nın Edirne’de yapılan sünnet düğününe
onu da çağırmış ve Hızır Bey Çelebi ziyafette tarihçi Şükrullah ile beraber Padişah’ın karşısında
oturmuştur. Hızır Bey, İlminin genişliğine kıyasen çok az eser vermişse de, pek kıymetli talebeler
yetiştirmesi, idâri işlerdeki doğrululğu ve başarısı sebebiyle de anılmaya layık bir insan vasfını
kazanmıştır. Hızır Bey Çelebi’nin üçü erkek, ikisi kız olan beş çocuğu içinde, Hoca Paşa diye anılan
Tazarruat adlı eserin sahibi Sinan Paşa, Ya’kub Paşa ve Ahmed Paşa da tanınmış âlim ve edebiyatçı
şahsiyetlerdir. Kızları da Sultan Hatun ile Fahrunnisâ Hatun’dur. Sultan Hatun, Hacı kadın diye de
anılmıştır.
HüSEYİN-İ cİSrî (1845-1909):
Bediüzzaman Hazretlerinin “fikren biraderim” dediği Hüseyin, 1845
yılında Trablusşam’da doğdu. Bir yaşında babasını, on yaşında da annesini kaybetti. Amcası Şeyh
Mustafa Cisrî tarafından büyütüldü. On sekiz yaşına kadar Trablus’ta din ilimlerini tahsil etti. Buradan
Beyrut’a geçerek Muhammed et-Trablusi’nin yanında ve onun teşvikleriyle felsefe ve teknik ilimlerle
ilgilendi. Arap dili ve edebiyatı ile ilgilenme, din dışı adet ve gelenekleri yumuşak bir üslupla tenkit
etme, çağdaş bilimlerle Batı dillerini öğrenme konularında, hocası Hüseyin el-Mersafi’den etkilendi. Din
ilimlerinin yanı sıra, fen ilimlerine de ilgi duyan, siyasî ve ilmî yayınları yakından takip eden bir öğrenci
olarak dikkatleri üzerine çekmiştir. Din ilimleriyle birlikte tabiî ve aklî ilimlerin de öğrenilmesi
gerektiğine inanmış ve bunun ısrarlı savunucusu olmuştur. Halveti tarikatına bağlanarak, zamanını eser
çalışmalarına vermiştir. Din ilimleriyle müspet ilimlerin medreselerde bir arada okutulmasından yanadır.
Ona göre Batının kalkınmasının temelinde eğitim vardır. Bu sebeple kadın ve çocukların eğitimi başta
olmak üzere eğitime gerekli önem verilmelidir. Cisrî, yaşadığı dönemde İslâm aleminin önemli
merkezlerinde tanınmış ve meşhur olmuştur. Ancak, kendisi şöhretten hoşlanmayan bir mizaca sahip
olduğundan kendisine teklif edilen hiçbir görevi kabul etmemiştir.
— İ —
İBNİ aBBaS (Ö. 68)/M. 687-688):
Hz. Peygamberin amcası Abbas bin Abdülmuttalip’in oğludur.
Annesinin adı ilk Müslüman kadınlardan Ümmü’l-Fazl Lübaba’dır. Mekke’de doğmuştur. Tefsir ve fıkıh
ilimlerinde otorite kabul edilen ve çok hadis rivayet edenler arasında yer alan Sahabîdir. 1160 tane
hadis rivayet etmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’in inceliklerini anlayıp yorumlaması için Hz. Peygamberin özel
olarak dua ettiği Abdullah bin Abbas’ın tefsir ilmindeki üstünlüğü daha ilk devirlerde, hemen herkes
tarafından kabul edilmiştir. Ayetlerin nüzul sebeplerini, nasih ve mensuhunu çok iyi bildiği gibi Arap
edebiyatına olan vukufu da mükemmeldi. Bu sebeple Ashap devrinden itibaren Rü’l-Ümme,
Tercümânü’l-Kur’ân” unvanıyla anılagelmiştir. Eserleri: TefsiruibnAbbas,Garîbu’l-Kur’ân,Mesâilü’n-Nâfi
b.el-Ezrak,el-Lugâtfi’l-Kur’ân,Kasîdetü’l-Medih.
İBNİ FarıD (1181/2-1235):
Ömer, 1181 veya 1182 yılında Kahire’de doğdu. Babası “Farıd” lâkabıyla
anılmaktaydı. Çünkü, mahkemede çalışmakta olup kadınların eşlerinden almaları gereken miras ve
nafakayı tespit etme görevini yerine getirmekteydi. Farıd lâkabı bu yüzden kendisine verilmişti. Ömer
de babasının bu lâkabından dolayı “ibn Farıd” (Farıd’ın oğlu) olarak anılmaya başlandı ve bu lâkapla da
meşhur oldu. Babası Ali, Eyyübî hükümdarlarının yakın ilgisini gördü ve kendisine bazı görevler tevdi
edildi. Ancak kendisi bu görevleri kabul etmediği gibi, inzivaya çekilip ibadetle meşgul olmayı tercih
ş
ahıS
B
ilgileri
| 468 | İşaratü’l-İ’caz
1...,458,459,460,461,462,463,464,465,466,467 469,470,471,472,473,474,475,476,477,478,...576
Powered by FlippingBook