BElKıS:
Sebe Melikesi; Hz. Süleyman devrinde yaşamış ve ona tâbi olmuştur. Belkıs’la ilgili kıssa
Kur’ân’da Neml Suresi, 20-44. ayetlerinde anlatılmaktadır.
BİSMarcK:
Bismarck, ordudan ayrılıp toprakla uğraşan Prusyalı eski bir subayın oğlu olarak dünyaya
geldi (1815). Altı-on iki yaş arasını sıkı bir eğitim ve disiplinin uygulandığı yatılı okulda geçirdi. 1835
yılında hukuk eğitimini tamamladı. 1839 yılında annesinin ölümü üzerine Pomeranya’ya yerleşti. 1847
yılında Prusya eyalet meclisine seçildi. Daha sonra Frankfurt diyet meclisinde Prusya’yı temsil etti. Bir
ara Petersburg ve Paris’te büyükelçilik yaptı. Berlin’e geri çağrıldıktan sonra devlet bakanı, ardından
başbakan oldu. Dışişleri bakanlığını da beraber yürüttü. Alman imparatoru I. Wilhem ile uyumlu
çalışarak çok sayıda reform yaptı. Prusya ordusunu çok güçlü hale getirdi. İmparator ile başlayan etkili
işbirliği yirmi altı yıl sürdü (1862-1888). Alman birliğinin kurulmasındaki en büyük rolü 1898 y›l›nda
ölen Otto von Bismarck üstlenmiştir. Önce Avusturya’yı sonra da Fransa’yı yenen Prusya orduları, Paris’e
girdikten sonra Almanya’nın imparatorluk olduğu ilân edilmiş ve Versailles Sarayında düzenlenen bir
törenle Wilhelm, “Kayzerlik tacı”nı giymiştir. Alman siyasî tarihi 1803’den beri bu devletin daima
genişlemeye çalıştığını göstermekle beraber, Bismarck devri büyük Alman Birliğinin güçlü temeller
üzerine kurulduğu dönemdir. Bismarck’ın yönetimden ayrılmasından sonra, ırkçılık kendini göstermeye
başladı. Bismarck dönemi milletlerarası dengelerin çok titiz bir şekilde göz önüne alınmasına rağmen,
ondan sonra yayılmacılık siyasetinin izlenmesi, Almanya’ya pahalıya mal oldu ve bu süreç Birinci Dünya
Savaşı ile son buldu.
BUDa (BUDHa):
Budizmin kurucusu ve ruhanî lideri Siddhartha Gautama’nın lakabıdır. Sanskritçede
“uyanan” ya da “aydınlanan” anlamına gelmektedir. Budist inancına göre, Siddhartha Gautama’nın
yolundan giderek aydınlanmayı gerçekleştiren kişilere de “buda” denilmektedir. Yine Budist inancına
göre geçmiş ve gelecekte pek çok budanın var olduğu kabul edilmektedir. Budizmin kurucusu ve
ruhanî lideri olan Siddhartha Gautama ise, M.Ö. 563 yılında, Hint-Nepal sınırındaki bölgede Shakyas
kabilesinin yöneticisinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Bir prens olan ve saray eğlenceleri içinde yaşayan
Gautama, yirmi dokuz yaşında iken gerçek hayatın saray hayatından farklı olduğunu anladı. Eşini,
oğlunu ve saray hayatının tüm lüksünü terk ederek yedi yıl süren çileli bir arayış dönemine girdi. Bu
dönem boyunca yaşlılık, hastalık, ölüm gibi insana acı veren durumlar karşısında ruh dinginliğini
muhafaza etmenin, insanda bulunan negatif duygulardan kurtulmanın ve doğrulara ulaşmanın yollarını
aradı. Bu dönem sonunda buda olarak adlandırılan mertebeye ulaştı. Hayatının geri kalan kısmında,
edindiği bilgi ve tecrübeleri çevresindeki insanlara aktardı. Pek çok talebe yetiştiren Buda seksen
yaşındayken öldü. Ölümünden sonra talebeleri ve dostları onun sözlerini ve öğrettiklerini yazılı hale
getirdiler. Budizm önce Hindistan’a daha sonraki dönemlerde de Çin, Moğolistan, Mançurya, Batı
Türkistan, Seylan, Taylanda, Burma, Kamboçya, Doğu Bengal, Singapur, Malezya, Tayvan, Kore ve
Japonya gibi Asya ülkelerine yayılmıştır.
— c —
carlYlE:
Avrupa’nın dahi muhakkiklerindendir. İskoç asıllı tarihçi, yazar ve eleştirmen. 4 Aralık
1795 tarihinde Ecclefechan’da (Dumfriesshire, İskoçya) doğdu. Kalabalık bir aile çocuğu olup, annesi ve
sekiz kardeşine olan aşırı bağlılığını ömrü boyunca devam ettirdi. Köy okulunu bitirdikten sonra Annan
Akademisine gönderildi (1805). Bu okuldan sonra Edinburg Üniversitesine gitti (1809). Bu sırada belli bir
konu üzerinde yoğunlaşmamakla beraber çok sayıda eser okudu. Babası papaz olmasını istediyse de
buna ilgi göstermedi. Matematik eğitimi alarak 1814’te bu dersi vermeye başladı. Maddeciliğe ve
rasyonalizme karşıydı. Siyasî ve kültürel tarihin akışını ancak olağanüstü kişilerin değiştirebileceğini
savundu. İlâhî aydınlığı hedef aldı. 1837 yılında “Fransız Devrimi” adlı büyük eserini kaleme aldı. Yalnızca
giysilere ve dış görünüşe önem verilen, riyakâr bir toplumda yaşamaktan müthiş bir derecede rahatsız
oldu. Fransız Devrimi sonrası saray mensubu ve soyluların çılgınlık ve bencilliklerini eleştirdi. Bu durum
onu manevî değerler üzerinde daha fazla yoğunlaşmasını netice verdi. Gittikçe müthiş bir derecede
kök salan ve toplumda şiddetli bölünmelere, sınıflar arasındaki farkın zenginden yana gelişmeyi netice
veren, kapitalist sisteme şiddetle karşı çıktı. Chartism (1840), Kahramanlar (1841), Geçmiş ve Bugün
(1843) adlı eserlerinde, “Bırakın yapsınlar” yaklaşımını eleştirdi Burjuva sınıfının vurdumduymazlığı ile
rejim karmaşasına eleştiriler yöneltti. Geleneksel iktisadî sisteme karşı çıktı. Bozulan ve gittikçe yok
İşaratü’l-İ’caz | 463 |
ş
ahıS
B
ilgileri