Bazen Zıt, Zıddını Tazammun Eder
zaman olur zıt, zıddını saklarmış. lisan-ı siyasette lâfız,
mananın zıddıdır. Adalet külâhını,
(HaşİYe)
zulüm başına geçirmiş; hamiyet libasını, hıyanet ucuz giy-
miş. Cihad ve hem gazâya, bâğî ismi takılmış; esaret-i
hayvanî,
İstibdad-ı şeytanî, hürriyet nam verilmiş. zıtlarda emsal
olmuş, suretlerde tebadül, isimlerde tekabül, makam-
larda becayiş-i mekânî.
• • •
Menfaati Esas Tutan Siyaset Canavardır
Menfaat üzere çarhı kurulmuş olan siyaset-i hâzıra, müf-
teristir, canavar.
Aç olan canavara karşı tahabbüp etsen, merhametini de-
ğil, iştihasını açar.
sonra döner, geliyor; tırnağının, hem dişinin kirasını sen-
den ister.
• • •
Kuva-i İnsaniye Tahdit Edilmediğinden Cinayatı Büyük Olur
Hayvanın hilâfına, insandaki kuvalar fıtrî tahdit olmamış.
onda çıkan hayrüşer, lâyetenâhi gider.
yasî literatür.
makam:
mevki, mertebe.
mana:
anlam.
menfaat:
şahsî çıkar.
merhamet:
acıma, koruma, iyilik-
te bulunma.
müfteris:
yırtıcı, parçalayıcı.
nam:
isim, ünvan.
siyaset:
politika; idare etme, yö-
netme sanatı.
siyaset-i hâzıra:
şimdiki siyaset.
suret:
tarz, yol, şekil. biçim.
tahabbüp:
sevme, sevgi gösteri-
sinde bulunma.
tahdit:
sınırlama, sınırlarını belirle-
me.
tazammun:
içine almak, kapsa-
mak.
tebadül:
yer değiştirme, biri biri-
nin yerine geçme.
zıt:
bir şeyin tersi, aksi.
zulüm:
haksızlık.
adalet:
hak sahibine hakkını
vermek, düzen ve denge.
bâğî:
asi, serkeş; haksızlık
eden.
bazen:
ara sıra.
becayiş-i mekânî:
karşılıklı
yer değiştirme.
cihad:
maddî-manevî imkân-
larla, Allah için din adına yapı-
lan mücadele.
cinayat:
cinayetler, zulümler.
çarh:
bir şeyin merkezi, etra-
fında dönen odak noktası.
emsal:
bir şeyin yerine geçme,
benzeri olma.
esaret-i hayvanî:
hayvanî
duyguların esiri olmak.
esas:
temel prensip.
fıtrî:
Allah’ın yarattığı gibi, do-
ğal.
gazâ:
din uğruna yapılan sa-
vaş, din düşmanlarıyla muha-
rebe.
hamiyet:
kutsal değerleri ko-
ruma gayreti.
haşiye:
dipnot.
hayrüşer:
hayır ve şer.
hıyanet:
ihanet, kötülük et-
me.
hilâf:
zıt, tersi.
hürriyet:
özgürlük.
istibdad-ı şeytanî:
şeytanın
boyunduruğuna, emri altına
girmek.
iştiha:
yeme isteği.
kuva:
duygular.
kuva-i insaniye:
insanın duy-
guları; insanî yetenek ve kabi-
liyetler.
külâh:
başa giyilen kalpak.
lâfız:
söz.
lâyetenâhi:
sonu olmayan, sı-
nırlanmayan, doyumsuz.
libas:
elbise.
lisan-ı siyaset:
siyaset dili, si-
HaşİYe:
Bu zamanı tam görmüş gibi bahseder.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 663 |
l
emaaT