Hazırlanır şimdiden,
(HaşİYe)
yırtılmaya başlıyor. sönmez-
se, saffet bulup İslâm’a mal olacak.
Bu bir sırr-ı azîmdir. ona remiz ve işaret: Fahr-i rüsul de-
miştir: “İsa şer’im ile amel edip ümmetimden olacak.”
• • •
Tebeî Nazar Muhali Mümkün Görür
Meşhurdur ki: Iydin hilâline bakardı cemaat-i kesîre. kim-
se bir şey görmedi.
zevalî bir ihtiyar, yemin etti ki, “gördüm.” Hâlbuki gör-
düğü, kirpiğinin takavvüs etmiş beyaz bir kılı idi.
o kıl oldu onun hilâli. o mukavves kıl nerede, hilâl olmuş
kamer nerede? ger anladın şu remzi,
zerrattaki harekât, kirpik-i aklın olmuş, birer kıl-ı zulmet-
tar, kör etmiş maddî gözü.
teşkil-i cümle enva failini göremez, düşer başına dalâl.
o hareket nerede, nazzam-ı kevn nerede? onu ona veh-
metmek, muhal ender muhal!
• • •
mukavves:
yay şekline giren.
mümkün:
olabilir.
nazzam-ı kevn:
varlık âlemine
düzen veren Allah.
remiz:
işaret, ince nükte.
saffet:
arınmışlık, saflık ve temiz-
lik.
sırr-ı azîm:
büyük sır.
şer’:
İslâm dini, İslâm kuralları.
takavvüs:
yay gibi kıvrılmış.
tebeî nazar:
yüzeysel bakış.
teşkil-i cümle enva:
bütün cinsle-
ri, türleri yapma, meydana getir-
me, şekillendirme.
ümmet:
millet, bir peygambere
tâbi olanlar.
vehmetmek:
bilgisizlikten kay-
naklanan kuruntu ve vehme ka-
pılmak.
zerrat:
en küçük parçalar, atom-
lar.
zevalî:
çok yaşlı, ölüme yakınlaş-
mış.
amel:
sevap ve günah olan fiil-
ler.
cemaat-i kesîre:
büyük toplu-
luk.
dalâl:
dalâletler; doğru yoldan
çıkma, sapma, azıp eğri yola,
batıla sapmalar.
dehşet:
ürküntü, korku.
Fahr-i rusül:
peygamberlerin
kendisi ile övündüğü ve övdü-
ğü peygamber.
fail:
yapan.
ger:
eğer.
hâlbuki:
oysa ki.
Harb-i Umumî:
Birinci Dünya
Savaşı.
harekât:
hareketler.
hareket:
faaliyet.
haşiye:
dipnot.
hilâl:
yeni çıkan ay.
ıyd:
bayram, bayram günü.
ihtiyar:
yaşlı.
ikinci Harb-i Umumî:
İkinci
Dünya Savaşı
isa:
Hristiyanların Allah’ın oğlu
dediği Allah’ın kudreti ile Hz.
Meryem’den babasız olarak
yarattığı peygamber.
işaret:
delil, emare.
kamer:
ay.
kıl-ı zulmettar:
hakikati, ger-
çeği örten kıl.
kirpik-i akıl:
aklın kirpiği. Ak-
lın, gerçekleri anlamasına en-
gel olan şeyleri anlatmak için
kullanılan benzetme.
maddî:
cismanî, cisim olarak
görülen.
mal:
ait.
meşhur:
herkesçe tanınan, bi-
linen.
muhal:
aklın kabul etmesi im-
kânsız olan şey.
muhal ender muhal:
imkân-
sızlık içinde imkânsızlık.
HaşİYe:
Bu dehşetli Harb-i Umumî neticesindeki vaziyete işaret eder.
Belki İkinci Harb-i Umumîden tam haber verir.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 657 |
l
emaaT