ki, yalnız bir kudret-i âlemşümuldür yaptırır,
zerreyi her nispetiyle halk edip yerleştirir.
kitab-ı âlemin her satırıyla her harfi hayy;
İhtiyaç sevk ediyor, tanıştırır.
Her nereden gelirse gelsin, nida-i hacete lebbeykzendir;
sırr-ı tevhid namına etrafı görüştürür.
zîhayat her harfi, her bir cümleye,
Müteveccih birer yüzü, hem de nazır birer gözü baktırır.
• • •
Güneşin Hareketi Cazibe İçindir;
Cazibe İstikrar-ı Manzumesi İçindir
güneş bir meyvedardır, silkinir; tâ düşmesin
Müncezip seyyar olan yemişleri.
ger sükûtuyla sükûnet eylese, cezbe
kaçar, ağlar fezada muntazam meczupları.
• • •
Küçük Şeyler Büyük Şeylerle Merbuttur
sivrisinek gözünü halk eyleyendir mutlaka,
güneş’i, hem kehkeş’i halk eylemiş.
pirenin midesini tanzim edendir mutlaka,
Manzume-i Şemsiye’yi nazmeylemiş.
cazibe:
çekme gücü; çekicilik.
cezbe:
çekim gücü.
feza:
sema, uzay.
ger:
eğer.
halk etmek:
yaratmak.
halk eylemek:
yoktan yaratmak.
hayy:
diri, canlı.
istikrar-ı manzume:
bir yere bağ-
lanan üyelerin kararlılığı düzenlili-
ği; gezegenlerin istikrarı.
kehkeş:
Kehkeşan, Samanyolu
Galaksisi.
kitab-ı âlem:
Allah’ın kudreti ile
yarattığı kâinat kitabı.
kudret-i âlemşümul:
tüm varlığı
ve âlemleri kuşatan İlâhî kudret.
lebbeykzen:
buyur diyen.
manzume-i Şemsiye:
Güneş Sis-
temi.
meczup:
cezbeye kapılan.
merbut:
bağlı.
muntazam:
düzenli.
mutlaka:
kesinlikle.
müncezip:
cazibeye kapılıp çeki-
len.
müteveccih:
yüzünü dönmüş, yö-
nelmiş.
namına:
adına.
nazır:
bakan.
nazmeylemek:
dizmek, tertip
etmek.
nida-i hacet:
ihtiyaç sesi.
nispet:
oran; ilişki.
sevk:
yöneltme.
seyyar:
gezici, dolaşan.
sırr-ı tevhid:
birlik sırrı, Al-
lah’ın birliği sırrı.
sükûnet:
durma, hareketsiz-
lik.
sükût:
susma, sessizlik.
tanzim:
düzenleme.
zerre:
en küçük parça, atom.
zîhayat:
hayat sahibi, canlı.
ç
ekirdekler
ç
içekleri
| 650 |
Eski said dönEmi EsErlEri