İhtar
(1)
n
?p
¡n
L n
É p
Ÿ w
ho
ón
Y o
A r
n
ôr
Ÿn
G
kaidesiyle, ben dahi nazım ve kafi-
yeyi bilmediğimden ona kıymet vermezdim. “safiye’yi
kafiyeye feda etmek” tarzında, hakikatin suretini nazmın
keyfine göre tağyir etmek hiç istemezdim. Şu kafiyesiz,
nazımsız kitapta en âlî hakikatlere, en müşevveş bir libas
giydirdim.
evvelâ
; daha iyisini bilmezdim, yalnız manayı düşünü-
yordum.
Saniyen
, cesedi libasa göre yontmakla rendeleyen şu-
arâya tenkidimi göstermek istedim.
Salisen
, ramazanda kalb ile beraber nefsi dahi haki-
katlerle meşgul etmek için, böyle çocukça bir üslûp ihti-
yâr edildi.
Fakat, ey kàri! Ben hata ettim; itiraf ederim. sakın
sen hata etme; yırtık üslûba bakıp, o âlî hakikatlere kar-
şı dikkatsizlik ile hürmetsizlik etme!
®
âlî:
yüksek, yüce.
ceset:
beden.
evvelâ:
birincisi.
feda:
uğruna verme, gözden çıkar-
ma.
hakikat:
gerçek.
hata:
kusur.
ihtar:
hatırlatma.
ihtiyâr:
seçme, tercih.
itiraf:
eksik ve kusurunu kabul
edip söyleme.
kafiye:
şiirde mısra sonundaki
ses uyumu.
kaide:
düstur, prensip, kural.
kalb:
insanın manevî, ruhanî
yönü.
kàri:
okuyucu, okuyan.
keyif:
arzu, istek.
kıymet:
değer.
libas:
elbise.
mana:
anlam.
müşevveş:
karışık.
nazım:
vezinli kafiyeli söz dizi-
si; şiir.
nefis:
insanı her türlü kötülü-
ğe yönlendiren duygu.
safiye:
kafiye uğruna şairin
hanımını boşadığı kadının is-
mi.
salisen:
üçüncüsü.
saniyen:
ikincisi.
suret:
tarz, yol, şekil. biçim.
şuara:
şairler.
tağyir:
değiştirme.
tarz:
biçim, şekil.
tenkit:
eleştiri.
üslûp:
ifade şekli, anlatım biçi-
mi.
ç
ekirdekler
ç
içekleri
| 642 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Kişi bilmediğinin düşmanıdır.