temaşa etmek gerektir. “Bîtarafâne muhakeme” dedik-
leri şey, muvakkat bir dinsizliktir. Yeniden mühtedi ve
müşteri olan yapar.
(Tulûat)
jn
sosyalistlik desatiri İslâmiyet’in esasatını bozamaz. Şu
medeniyet-i sefihe bozuyor, hem çok pahalı düşüyor. zi-
ra maddiyyunluk ve engizisyonluk mâyesiyle neşvünema
bulan medeniyet-i hâzıra, pek çok aldatıcı ve müşevvik
vesait ile mücehhez ve cazibedardır. o sehhare, din ve
namus ve fazilet mukabilinde kendini satıyor. Şaşaalı bir
hayatı gösterip takdim ettiğinden dinden, namustan faz-
la rüşvet alıyor.
sosyalistlik ise basit, sade bir hayatı takdim ediyor.
ona mukabil kimseyi dininden, imanından, namusun-
dan büyük bir hisseyi feda etmek icbar etmediği gibi,
kimse de kendinden mecburiyet hissetmez.
İnsanın gıdaya ihtiyacı gibi, zevke de bir ihtiyacı var.
nefis ve heva cihetinde tatmin edilmezse, ruh ve hüdâ
canibinde zevkini arayacaktır. İki adam: Birisi seni müşa-
şaa, cazibedar, eğlenceli bir ziyafete teşriflerle davet
eder; diğeri sade bir yerde, basit bir çorbaya seni çağırır.
Birincisine, değil cemaat, sünnet, belki namazı da terk
edersin gidersin. İkincisine, sünneti de terk etmezsin. Bi-
rincisi medeniyet, ikincisi sosyalistliktir.
(1)
(Tulûat)
lp
bîtarafâne:
tarafsızca, herhangi
bir tarafı, kimseyi ve yanı tutmak-
sızın.
canip:
taraf.
cazibedar:
çekici.
cemaat:
camide namaz kılan top-
luluk.
cihet:
yön.
desatir:
kaideler, prensipler, kural-
lar.
engizisyonluk:
menfaatlerini ko-
rumak maksadıyla insanların dü-
şünce ve davranışlarını her yönte-
mi kullanarak sorgulayıp cezalan-
dırmaya yönelik anlayış ve davra-
nış.
esasat:
esaslar, temeller, kanun-
lar.
fazilet:
erdem, iyi huy, ahlâklılık.
feda etmek:
gözden çıkarmak.
gıda:
beslenme, besin maddesi.
heva:
istek ve arzu.
hisse:
pay.
hissetmek:
algılamak, anlamak.
hüda:
doğru yol, doğru yön.
icbar etmek:
zorlamak, mecbur
tutmak.
maddiyyunluk:
materyalizm,
maddecilik, tabiatçılık.
mâye:
maya.
mecburiyet:
zorunluluk.
medeniyet:
insanların birlikte ve
bir arada yaşayabilme özelliği.
medeniyet-i hâzıra:
bugünkü
mevcut medeniyet.
medeniyet-i sefihe:
sefahate,
zevk ve eğlenceye düşkün mede-
niyet.
muhakeme:
düşünme, akıl yürüt-
me.
mukabil:
karşılık.
muvakkat:
vakitli, süresiz, geçici.
mücehhez:
donatılmış, teçhiz edil-
miş.
mühtedi:
İslâm dinini kabul eden.
müşaşaa:
gösterişli, debdebeli,
tantanalı.
müşevvik:
teşvik edici.
müşteri:
istekli.
namus:
edep, hayâ, ahlâk, doğru-
luk gibi faziletlerin sonucu olan ve
yüksek değer taşıyan özellik.
nefis:
eğlenme duygusu.
neşvünema bulmak:
yayılıp
gelişmek, büyüyüp gelişmek.
ruh:
insan ve hayvanlardaki
dirilik kaynağı.
rüşvet:
bir görevin yerine geti-
rilmesi için verilen ya da alınan
menfaat.
sehhar:
bağlayıcı, esir edici.
sosyalistlik:
19 yüzyılın başla-
rında kullanılmaya başlanan
ve sanayileşme dönemi fikrî
anlayışlarıyla doğmaya başla-
yan siyasî ve sosyal eşitlik ar-
zusunu ifade eden düşünce
akımıdır. Bugün de modern
demokrasilerde sosyal re-
formlar olarak üzerinde yo-
ğunlaşılmıştır. Aynı anlayış
Marksist teoride kendiliğinde
komünizme dönüşecek bir
toplum yapısını da ifade eder.
sünnet:
Peygamber Efendimi-
zin söz fiil ve emirleri, kabulleri
veya tasdikleri.
şaşaalı:
gösterişli, debdebeli,
tantanalı.
takdim etmek:
sunmak.
tatmin edilmek:
doyurulmak.
temaşa etmek:
bakmak.
teşrif:
şereflendirme, onurlan-
dırma.
vesait:
vasıtalar, araçlar.
zevk:
eğlence.
zevke:
eğlenme, eğlence.
zira :
çünkü.
H
ikem
-
i
B
ediiYe
| 632 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Bu kısım Rumî 1337 (M. 1921) tarihli ilk baskı HakikatÇekirdekleriİkinciCüz’den alınmıştır.