delil, sağında aklı istintak, solunda vicdanı istişhat, önün-
de hayır, hedefinde saadet-i dâreyn, nokta-i istinadı
vahy-i mahzdır. Vehmin ne haddi var, girebilsin?
(Nokta)
jn
Vicdanın anasır-ı erbaası ve ruhun dört havassı olan
irade, zihin, his, lâtife-i Rabbaniye; her birinin bir gaya-
tü’l-gayatı var: iradenin ibadetullahtır, zihnin marifetul-
lahtır, hissin muhabbetullahtır, lâtifenin müşahedetullah-
tır.
takva denilen ibadet-i kâmile dördünü tazammun
eder. Şeriat şunları hem tenmiye, hem tehzip, hem bu
gayatü’l-gayata sevk eder.
(Şuaat)
lp
eğer icattaki vasıta hakikî olsaydı ve hakikî tesir veril-
seydi, hem bir şuur-i küllî verilmek lâzım idi hem de biz-
zarure eserde ittikan-ı kemal-i sanat muhtelif olacaktı.
Hâlbuki, en adîden en âliye, en küçükten en büyüğe itti-
kan derece-i kemalde, mahiyetin kameti nispetindedir.
demek, Müessir-i Hakikî’den bazı karîb, bazı baîd, kıs-
men vasıtasız, kısmen vasıta ile, kısmen vesait ile değil-
dir. İnsanın ihtiyârî eserindeki adem-i kemal, cebr-i nefiy
ihtiyârı ispat eder.
Cây-ı dikkattir ki:
Cüz’î bir ihtiyârın tavassutu ile eser-i
akıl bir insan şehri, intizamca semere-i vahiy bir arı ko-
vanındaki cemaate yetişmez. Ve arıların meşher-i sanatı
bir petek hüceyrat şehri, bir nar ve gülnardan intizamca
geridir. demek, kâinattaki cazibe-i umumiye hangi ka-
lemden akmışsa, cüz-i lâyetecezzadaki küçücük cazibeler
o kalemin noktalarıdır.
(Nokta)
yapmama konusunda karar vere-
bilme ve bu kararı yerine getirme
gücü.
ispat etmek:
doğruyu delillerle
göstermek.
istintak:
konuşturma, söyletme.
istişhat:
şahit gösterme.
ittikan:
sağlamlık, düzgünlük.
ittikan-ı kemal-i sanat:
sanatın
son derece sağlam ve mükemmel
oluşu, yapılışı.
kamet:
boy, endam.
karip:
yakın.
kısmen:
bir kısım.
lâtife:
sözle ifade edilmeyen ince
mana, içe doğan manevî işaret.
lâtife-i rabbaniye:
İlâhî hakikat-
lerin hissedilmesine ve manevî
zevklerin alınmasına yarayan his,
duygu.
lâzım:
gerekli, lüzumlu.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası, nite-
lik.
marifetullah:
Allah’ı tanıma, anla-
ma, bilme.
meşher-i sanat:
sanat eserlerinin
teşhir edildiği yer.
müessir-i hakikî:
hakikî tesir sahi-
bi, gerçek tesir edici.
muhabbetullah:
Allah sevgisi.
muhtelif:
çeşitli, çeşit çeşit, farklı.
müşahedetullah:
Allah’ı gözle
görme. (Cennette).
nispet:
göre; değer.
nokta-i istinat:
dayanak noktası.
saadet-i dâreyn:
iki cihan saadeti,
dünya ve ahiret mutluluğu.
semere-i vahiy:
vahyin neticesi.
şeriat:
din, İslâmiyet.
sevk etmek:
yöneltmek, gönder-
mek.
şuur-i küllî:
kapsamlı, her şeyden
haberdar olan şuur.
takva:
Allah’ın yasaklarından ka-
çınmada azamî titizlik gösterme.
tavassut:
aracılık, vasıta olma.
tazammun etmek:
ihtiva etmek,
içine almak, içinde bulundurmak.
tehzip:
terbiye etme.
tenmiye:
büyütme, nemalandır-
ma.
tesir:
etki.
vahy-i mahz:
sadece ve sadece
Allah’a ait vahiy, sırf vahiy.
vasıta:
alet, araç.
vehim:
zan, şüphe; kuruntu.
vesait:
vasıtalar.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayrı şer-
den ayırt etmeye yardımcı olan
ahlâkî duygu.
zihin:
anlayış, kavrayış.
adem-i kemal:
mükemmelli-
ğin olmayışı, noksan kusurlu.
adî:
bayağı, basit.
âlî:
yüce, yüksek, ulu.
anasır-ı erbaa:
dört unsur.
baid:
uzak.
bizzarure:
ister istemez, mec-
buren.
cây-ı dikkat:
dikkate değer.
cazibe:
cezp edicilik, çekicilik.
cazibe-i umumî:
umumî bir
cazibe, genel çekim gücü.
cebr-i nefiy:
zorlamanın ol-
maması.
cemaat:
topluluk.
cüz-i lâyetecezza:
bölünme
imkânı olmayan en ufak zerre.
cüz’î:
küçük, az, önemsiz.
delil:
bir davayı, meseleyi is-
pata yarayan şey.
derece-i kemal:
mükemmel-
lik derecesi.
eser-i akıl:
akıl eseri.
gayatü’l-gayât:
gayelerin ga-
yesi, maksatların maksadı, asıl
gaye.
gülnar:
nar çiçeği.
had:
yetki.
hakikî:
gerçek.
hâlbuki:
oysa ki.
havâs:
duyular, duygular.
hedef:
amaç, maksat, ulaşıl-
mak istenilen nokta.
his:
duygu.
hüceyrat:
küçük odacıklar.
ibadet-i kâmile:
mükemmel
ibadet.
ibadetullah:
Allah’a ibadet.
icat:
yoktan var etme, yarat-
ma.
ihtiyâr:
seçme, tercih, irade.
ihtiyârî:
isteğine bırakılmış
olan.
intizam:
düzgün olma.
irade:
bir şeyi yapma veya
Eski said dönEmi EsErlEri
| 627 |
H
akikaT
ç
ekirdekleri
-ıı