Allah kalbin bâtınını iman ve marifet ve muhabbeti
için yaratmıştır. kalbin zahirini sair şeylere müheyya et-
miştir.
Cinayetkâr hırs kalbi deler, sanemleri içine idhal eder.
Allah darılır, maksudunun aksiyle mücazat eder.
Hırs cihetiyle, siyaset efkârını İslâmiyet akaidinin yer-
lerine kadar isal eden herifler, şan ve şeref değil, belki
şeyn ve şenaate mazhar oldular. nefsanî aşklardaki felâ-
ketler, haybetler bu sırdandır. o çeşit âşıkların bütün di-
vanları birer feryad-ı matemdir.
gece kalben nevmi merak edersin, bakıyesini de kaçı-
rıp uyanık kalırsın.
İki dilenci: biri musırr-ı muhteris, biri müstağni-i muh-
teriz. İkincisine vermeyi daha ziyade arzu etmekliğin, şu
geniş kanunun bir numunesidir.
(Tulûat)
jn
en müthiş maraz ve musibetimiz, cerbeze ve gurura
istinat eden tenkittir. tenkidi eğer insaf işletirse, hakika-
ti rendeçler; eğer gurur istihdam etse, tahrip eder, par-
çalar. o müthişin en müthişidir ki, akaid-i imaniyeye ve
mesail-i diniyeye girse! zira, iman hem tasdik, hem
iz’an, hem iltizam, hem teslim, hem manevî imtisaldir.
Şu tenkit, imtisali, iltizamı, iz’anı kırar, tasdikte de bîta-
raf kalır. Şu zaman-ı tereddüt ve evhamda iz’an ve iltiza-
mı tenmiye ve takviye eden nuranî sıcak kalblerden
çıkan müspet efkârı ve müşevvik beyanatı hüsnüzan ile
istihdam etmek:
kullanmak, çalış-
tırmak.
istinat etmek:
dayanmak.
iz’an:
gönülden inanma, gönülden
yönelme; basiret, anlayış.
kalben:
can ü gönülden.
kalbin bâtını:
insanın manevî yö-
nü, hislerin ve duyguların merkezi;
gönül, dil.
kalbin zahiri:
kalbin maddî fonksi-
yonel yönü.
maksut:
istenilen şey, istek, arzu,
gaye.
manevî:
ruha ve içe ait olan, ruhî.
maraz:
hastalık.
marifet:
Allah’ı bilme.
mazhar olmak:
kavuşmak.
merak etmek:
çok şiddetli arzu
etmek.
mesail-i diniye:
dinî meseleler.
muhabbet:
Allah sevgisi.
musırr-ı muhteris:
hırs göstere-
rek ısrar eden.
musibet:
felâket, belâ, dert, sıkıntı.
mücazat etmek:
cezalandırmak.
müheyya:
hazır, hazırlanmış,
amade.
müspet:
pozitif, olumlu.
müstağni-i muhteriz:
çekingenli-
ği, utangaçlığı sebebiyle geri du-
ran, istemekten sakınan.
müşevvik:
teşvik eden.
müthiş:
ürküten, korkutan, deh-
şetli.
nefsanî:
nefisle ilgili, nefsin arzula-
rına ait.
nevm:
uyku.
numune:
örnek, misal.
nuranî:
nurlu, münevver.
rendeçlemek:
parlatmak.
sair:
diğer, başka, öteki.
sanem:
put, Allah’tan başka tapı-
nılan şey.
siyaset efkârı:
siyaset fikirleri, gö-
rüşleri.
şan:
şöhret, ün.
şenaat:
alçaklık, rezillik.
şeref:
onur, haysiyet.
şeyn:
leke, ayıp.
tahrip etmek:
yıkmak, kırıp dök-
mek, bozmak.
takviye etmek:
kuvvetlendirmek.
tasdik:
doğruluğunu kabul etme,
doğrulama.
tenkit:
eleştiri.
tenmiye:
artırma.
teslim:
hüküm altına girme, rıza
gösterme.
zaman-ı tereddüt:
kararsızlık za-
manı.
zira:
çünkü.
ziyade:
çok, fazla.
akaid-i imaniye:
imanî esas-
lar, imanla ilgili hükümler.
akait:
İslâm’ın imanla ilgili
esasları ve hükümleri.
aksiyle:
zıddıyla.
arzu etmeklik:
istemek, arzu-
lamak.
bakıye:
kalan kısım.
belki:
şüphesiz.
beyanat:
açıklamalar, izahlar.
bîtaraf:
tarafsız.
cerbeze:
haklı, haksız sözlerle
hakikati gizlemek.
cihetiyle:
sebebiyle.
cinayetkâr:
kendine ya da
başka birisine yasak eylemi
yapan; ağır suç işleyici.
divan:
Klasik Türk edebiyatı
(Divan edebiyatı) şairlerinin şi-
irlerinin toplandığı kitap.
efkâr:
fikirler, görüşler.
evham:
kuşkular, kuruntular.
feryad-ı matem:
üzüntü bağı-
rışı.
gurur:
kibir, kurum.
hakikat:
gerçek.
haybet:
isteğine erememe, ar-
zusunu gerçekleştirememe.
hüsnüzan:
güzel görüş, güzel
bakış.
idhal etmek:
dâhil etmek, içi-
ne sokmak.
iltizam:
kendi için lüzumlu
sayma.
iman:
İslâm dinini kabul etme,
İslâm’ın gerekli olan esasları-
na, Allah’a inanma.
imtisal:
emre tamamen uy-
ma, gerekeni yapma.
insaf:
hakkı teslim esasına da-
yanan ılımlı davranış, adaleti
ve hakkı düşünerek davran-
ma, vicdana uygun hareket.
isal etmek:
ulaştırmak, vardır-
mak.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 631 |
H
akikaT
ç
ekirdekleri
-ıı