Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 626

(1)
r
ón
dƒ o
j r
ºn
dn
h
ispat-ı ezeliyet ile tevhiddir. esbapperest,
nücumperest, sanemperest, tabiatperestin şirkini redde-
der. Yani, hâdis veya bir asıldan münfasıl veya bir mad-
deden mütevellit olan, ilâh olamaz.
(2)
l
ó n
Mn
G G k
ƒ o
Øo
c o
¬n
d r
øo
µ n
j r
ºn
d n
h
cami bir tevhiddir. Yani, zatın-
da, sıfâtında, ef’alinde naziri, şeriki, şebihi yoktur.
(3)
o
Ò/
° nn
ü n
Ñr
dG o
™«/
ª° s
ùdG n
ƒ o
g n
h l
A r
Àn
T /
¬ p
? r
ã p
ª n
c ¢ n
ù r
«n
d
Şu sure, bütün en-
va-ı şirki reddeder. Ve yedi meratib-i tevhidi tazammun
eden altı cümlesi mütenaticedir. Herbiri ötekinin hem
neticesi, hem bürhandır.
(Şuaat)
jn
Muvahhid-i ekber ve tevhidin bürhan-ı muazzamı olan
kâinat, değil yalnız erkân ve azası, belki bütün hüceyra-
tı, belki bütün zerratı birer lisan-ı zakir-i tevhid olarak bu
büyük bürhanın seda-i bülendine iştirak ederek, hep bir-
den
(4)
*G s
’ p
G n
¬ '
d p
G n
B’
diye Mevlevîvari zikrediyorlar.
tevhidin bürhan-ı natıkı olan kur’ân’ın sinesine kula-
ğını yapıştırırsan işiteceksin ki, kalbinde derinden derine
gayet ulvî, nihayet derecede ciddî, gayet samimî, nihayet
derecede munis ve mukni ve bürhan ile mücehhez bir se-
da-i semavî işiteceksin ki,
(5)
n
ƒ o
g s
’ p
G n
¬ '
d p
G n
B’ *n
G
zikrini tekrar
ediyor.
evet, şu bürhan-ı münevverin altı ciheti de şeffaftır. üs-
tünde sikke-i i’caz, içinde nur-i hidayet, altında mantık ve
asıl:
soy, nesep.
aza:
uzuvlar, parçalar.
bürhan:
delil, ispat.
bürhan-ı muazzam:
tevhidin mu-
azzam, büyük, heybetli delili.
bürhan-ı münevver:
nurlu ve par-
lak delil.
bürhan-ı natık:
konuşan delil.
cami:
cem eden, toplayan, içine
alan.
ciddî:
mühim, önemli.
cihet:
yön, taraf.
ef’al:
fiiller, işler.
enva-ı şirk:
Allah’a ortak koşma-
nın çeşitleri.
erkân:
rükünler, esaslar.
esbapperest:
sebepleri yaratıcı
kabul eden.
gayet:
son derece.
hâdis:
sonradan olan şey.
hüceyrat:
hücreler, meydana geti-
ren tüm parçalar.
ilâh:
kendine ibadet edilen, kendi-
sine tapınılan.
ispat-ı ezeliyet:
Allah’ın ezeliyeti-
nin ispatı.
iştirak etmek:
katılmak; birleş-
mek.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin ta-
mamı, bütün âlemler, varlıklar.
lisan-ı zakir-i tevhid:
yaratıcının
birliğini zikreden ilân eden dil, li-
san.
madde:
cisim.
mantık:
akla uygunluk.
meratib-i tevhid:
Allah’ın bir ol-
ması hakikatinin yaratılan varlık-
larda görünüp belirme derecesi.
mevlevîvari:
Mevlevî gibi (döne-
rek).
misil:
benzer.
mukni:
ikna eden, inandırıcı.
munis:
sevimli.
muvahhid-i ekber ve tevhid:
Al-
lah’ın varlığının ve birliğinin en bü-
yük ilâncısı.
mücehhez:
donatılmış, donanmış.
münfasıl:
ayrılmış.
mütenatice:
birbirini netice veren.
mütevellit:
doğan, doğmuş.
nazir:
benzer, eş.
nihayet:
son.
nur-i hidayet:
kurtuluş ışığı; doğru
yolu gösteren ışık.
nücumperest:
yıldızlara tapan.
samimî:
candan, gönülden.
sanemperest:
puta tapan.
seda-i bülent:
yüksek ses.
seda-i semavî:
manevî, İlâhi ses.
sıfât:
nitelikler, vasıflar.
sikke-i i’caz:
mu’cizelik işareti, sik-
kesi, damgası.
sine:
göğüs.
şebih:
benzeyen.
şeffaf:
saydam; açık.
şerik:
ortak.
şirk:
Allah’a ortak koşma.
tabiatperest:
her şeyin kendi
kendine olduğunu veya tabia-
tın meydana getirdiğini iddia
eden, tabiatçı.
tazammun etmek:
içine al-
mak, içinde bulundurmak.
tevhid:
Allah’ın varlığını, birli-
ğini, dengi ve ortağı bulunma-
dığını kabul etme.
ulvî:
manevî, ruhanî; yüce, se-
mavî.
zat:
kendi.
zerrat:
çok ufak parçalar, mo-
leküller, atomlar.
zikir:
bildirme.
zikretmek:
Allah’ı anmak.
H
ikem
-
i
B
ediiYe
| 626 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Ve doğurulmamıştır. (İhlâs Suresi: 3.)
2.
Hiçbir şey de Onun dengi değildir. (İhlâs Suresi: 4.)
3.
Onun misli yoktur. O her şeyi işiten ve görendir. (Şûra Suresi: 11.)
4.
Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. (Bakara Suresi: 255.)
5.
Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayandır. (Bakara Suresi: 250.)
1...,616,617,618,619,620,621,622,623,624,625 627,628,629,630,631,632,633,634,635,636,...790
Powered by FlippingBook