İslâmiyet gaflet edip küstü. Hristiyanlık dini kendi has-
mı olan fen ve medeniyeti kendine mal edip, iki silâhla
galebe çaldı. Şimdi Şarkda müthiş bir silah imal ediliyor.
Bunun hak kısmına sahip olmalı. Yoksa yine küssek,
onu da Hristiyanlık, İslâmiyet aleyhinde istimal edecek-
tir. Buna karşı, husumetle dayanmak pek güçtür.
Cumhur-i avama müteveccih olan bir fikir kudsiyet
almazsa, söner. o yeni desatire kudsiyet verecek iki
muazzam rakip din var. Şu keskin fikir, gözünü açtığı
vakit, hasmını Hristiyan ve hasmının elindeki silahını
Hristiyanlık dini bulmuştur. öyle ise, o fikir, yaşamak ve
kudsiyet almak için İslâmiyet’e dehalet etmeye mecbur-
dur.
(1)
(Rumuz)
jn
o
¬n
Jn
Ò°/
ün
Hn
h p
ôj/
òs
ædGp
Ò°/
ûn
Ñ`r
dG n
ôn
¶n
f s
¿p
G n
õp
ér
©o
Ÿr
G n
¿'
Gr
ôo
?r
dG n
ºs
?n
Y…/
òs
dGn
h
n
¬p
Ñn
à°r
ûn
J r
hn
G ¢n
ùp
Ñn
àr
?n
j r
¿n
G r
øp
e o
òn
Ør
fn
Gn
h '
¤r
Ln
Gn
h s
?n
Ln
Gn
h t
¥n
On
G n
I n
OÉs
?s
ædG
o
™n
ar
Qn
Gn
h o
?n
õr
fn
Gn
h»'
ær
Zn
G s
?n
?r
G o
¬n
µn
?°r
ùn
e s
¿p
Gn
h p
?Én
«n
ÿr
Ép
H o
án
?«/
?n
?r
G p
¬r
«n
?n
Y
(2)
¢p
SÉs
ædG n
¤n
Y n
§p
dÉn
¨o
j r
hn
G ¢n
ùu
dn
óo
j r
¿n
G r
øp
e
zira hakikatbin göz aldanmaz; hakperest kalb aldat-
maz.
(Şuaat)
lp
Gıybetin Derece-i Şenaati
kur’ân der:
(3)
Ék
à r
«n
e p
¬«/
Nn
G n
ºr
ën
d n
?o
cr
Én
j r
¿n
G r
ºo
c
o
ón
Mn
G t
Öp
ëo
`jn
G
. Al-
tı kelime ile, altı derece şiddetle gıybeti takbih ediyor.
mek.
galebe çalmak:
üstün gelmek,
yenmek.
gıybet:
hazırda olmayan birisinin
aleyhinde konuşma, kötüleme,
dedikodu yapma.
güç:
zor.
hak:
gerçek, doğru.
hakikatbin:
gerçeği gören, anla-
yan.
hakperest:
hakka düşkün, hakkı
seven, doğruluktan ayrılmayan.
hasım:
düşman.
husumet:
düşmanlık.
imal edilmek:
üretilmek, yapıl-
mak.
islâmiyet:
Müslümanlar, İslâm
milletleri.
istimal etmek:
kullanmak.
kalb:
insanın manevî bünyesinde-
ki hislerin ve duyguların merkezi.
keskin fikir:
diğerlerinden ayrıl-
mış, sivrilmiş düşünce.
kudsiyet almak:
yücelik, yüksek-
lik ve üstünlük kazanmak.
kudsiyet:
temizlik, arılık, arınmış-
lık.
kur’ân-ı mu’ciz:
açıklamalarıyla
akılları benzerini yapmaktan âciz
bırakan Kur’ân-ı Kerîm.
mal etmek:
sahip yapmak, üzeri-
ne almak.
medeniyet:
insanların birlikte ve
bir arada yaşayabilme özelliği.
meslek:
tutulan yol.
muazzam:
büyük, çok büyük.
müstağni:
ihtiyacı olmayan, muh-
taç bulunmayan.
müteveccih olmak:
yönelmek.
müthiş:
dehşetli, korkunç, ürkütü-
cü.
pak:
temiz.
rakip:
yarışan, karşılıklı çarpışan.
şark:
doğu.
takbih etmek:
çirkin görmek,
ayıplamak, kınamak.
vakit:
zaman.
zira:
çünkü.
basiret:
biliş, kavrayış, feraset.
cerbeze:
haklı, haksız sözlerle
hakikati gizlemek.
cumhur-i avam:
alt tabaka
halk çoğunluğu.
dehalet etmek:
dâhil olmak,
içine girmek.
derece:
kademe.
derece-i şenaat:
kötülük, fe-
nalık derecesi.
desatir:
kaideler, kurallar,
prensipler.
fikir:
düşünce.
gaflet etmek:
unutmak, göz
ardı etmek, görmezlikten gel-
Eski said dönEmi EsErlEri
| 633 |
H
akikaT
ç
ekirdekleri
-ıı
1.
Bu kısım Rumî 1337 (M. 1921) tarihli ilk baskı HakikatÇekirdekleriİkinciCüz’den alınmıştır.
2.
Kur’ân-ı Mu'ciz'i öğretene yemin olsun ki, müjdeleyici ve korkutucu bakışı olan Hz. Muham-
med’in (
ASM
) her şeyin iyisini kötüsünden ayırabilen basîreti, karıştırmak ya da gerçeğin
kendisine hayalle karışmasından daha ince, daha yüksek ve daha parlaktır. Onun hak olan
mesleği aldatmaktan ve insanlara karşı cerbeze yapmaktan son derece müstağni, pak ve
yücedir.
3.
Sizden biriniz ölü kardeşinizin etini yemeyi sever mi? (Hucurat Suresi: 12.)