zevkiyyü’l-meslek ehl-i tasavvufun vahdetüşşuhudu ta-
zammun eden vahdetülvücutları, Allah hesabına kâinatı
inkârdır. ehl-i felsefenin, zaifü’l-itikat ehl-i nazarın vahde-
tülmevcudu tazammun eden vahdetülvücutları, kâinat he-
sabına Allah’ı inkârdır, sofestaîliktir. daire-i esbabın tesi-
rinden kendini kurtarmayan bir ruh, vahdetülvücuttan
dem vuramaz.
(1)
(Tulûat)
jn
Cüz-i lâyetecezza zerresinden insana, insandan şem-
si’ş- şümusa müteselsil mahrutî silsilenin vasatındaki cev-
her-i ferîdi insan-ı mükerremdir.
(Tulûat)
lp
İnsanın meşhur havâssından başka havâssı vardır. zai-
ka gibi bir hiss-i saika, hem bir hiss-i şaika vardır. Hem
insanda gayr-i meş’ur hisler çoktur.
(Nokta)
jn
Bazen arzu fikir suretini giyer; şahs-ı muhteris, arzu-i
nefsaniyesini fikir zanneder.
(Sünuhat)
lp
gariptir ki, bazı adam pis bir çamura düşer, kendini
aldatmak için misk ü amber diye yüzüne gözüne bulaş-
tırır.
(Tulûat)
jn
Şehit, velidir. Cihad, farz-ı kifaye iken farz-ı ayn ol-
muştur. Belki muzaaf bir farz-ı ayn hükmüne geçmiştir.
Hac ve zekât gibi, cihadda da niyetin tasarrufu azdır.
insan-i mükerrem:
saygıdeğer in-
san.
mahrutî:
konik, koni şeklinde
olan.
meşhur:
herkesin bildiği.
misk ü amber:
amber miski; hoş
ve güzel koku.
muzaaf:
iki misli, katmerli.
müteselsil:
birbirinin ardından ge-
len, zincirleme.
niyet:
kalbin bir şeye karar ver-
mesi.
ruh:
insan ve hayvanlardaki dirilik
kaynağı.
silsile:
aşağıdan yukarıya doğru
yapılan değer sıralaması.
sofestaîlik:
tek bir yaratıcıyı, yani
Allah’i kabul etmemek için kendi
varlığını bile inkâr eden görüş.
suret:
şekil.
şahs-ı muhteris:
hırslı kişi.
şehit:
vatan, bayrak, inanç gibi yü-
ce değerler uğrunda ölen Müslü-
man kimse.
şems-i şümus:
güneşler güneşi;
Herkül Burcu, Vega Yıldızı.
tasarruf:
kullanma hakkı.
tazammun etmek:
içinde bulun-
durmak, kapsamak.
tesir:
etki.
vahdetülmevcut:
gerçek varlığın
bir ve tek olduğu düşüncesine da-
yanan tasavvufî görüş.
vahdetülvücut:
her şeyin bir olan
Allah’ın değişik görünüşleri oldu-
ğuna inanma temeline dayanan
tasavvufî görüş.
vahdetüşşuhut:
gerçek ve tek şa-
hit olunan Allah’tır inancı.
vasat:
orta, merkez.
velî:
Allah dostu, evliya.
zaifü’l-itikat:
inancı, itikadı zayıf
olan.
zaika:
tad alma duygusu.
zannetmek:
sanmak.
zekât:
İslâm’ın beş şartından biri
olan, mal ve paranın paklığını ve
helâlliğini sağlamak üzere, Allah
için malın belli bir kısmının her yıl
zekât verilebilecek kimselere da-
ğıtılması.
zerre:
molekül, atom.
zevkiyyü’l-meslek:
tasavvufta İlâ-
hî tecellilerin hükmünün ruhtan,
kalbden nefse ve hislere geçme-
siyle bundan zevk almayı esas
alan yol.
arzu:
istek, heves.
arzu-i nefsaniye:
nefsin isteği.
bazen:
ara sıra.
belki:
hatta.
cevher-i ferit:
seçilmiş, değerli
şey.
cihad:
din uğrunda çalışma
gerekirse savaşma.
cüz-i lâyetecezza:
bölünme-
yen, parçalanmayan kısım,
atom.
daire-i esbap:
sebepler daire-
si, alanı.
dem vurmak:
bahsetmek, an-
latmak.
ehl-i felsefe:
felsefeci.
ehl-i nazar:
dikkatli gözlemci.
ehl-i tasavvuf:
kişinin kalbini
dünya ilgilerinde kesip gönlü-
nü Allah sevgisine bağlaması.
farz-ı ayn:
teker teker, her
mükellef Müslümanın yerine
getirmesi lâzım gelen farz.
farz-ı kifaye:
bir kısım Müslü-
manların yerine getirmesiyle,
diğerlerinin üzerinden kalkan
farzlar.
gayr-i meş’ur:
şuur harici, bi-
linçsiz, hissedilmeyen.
havas:
duyular, duygular.
hesabına:
adına, namına.
his:
duyu.
hiss-i şaika:
istek uyandırıcı
duygu.
hükmüne:
yerine, değerine.
inkâr:
red.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 635 |
H
akikaT
ç
ekirdekleri
-ıı
1.
Bu kısım Rumî 1337 (M. 1921) tarihli ilk baskı HakikatÇekirdekleriİkinciCüz’den alınmıştır.