Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 255

emîni, Meşihatta mezahib-i erbaadan kırk elli ulema-i
muhakkik bir meclis-i mebusan-ı ilmiye teşkiliyle şahs-ı
manevîleri, öteki şahs-ı manevîye fetva eminlik edecek-
tir. Yoksa, hâkim ve müftü bir cinsten olmazsa, birbiri-
nin lisanını anlamazlar. zira şahs-ı vahit, şahs-ı manevî-
yi kandıramaz ve tenvir edemez.
Sual:
“eskiden beri işitiyoruz ki, bazı jön türkler
masondurlar, dine zarar ediyorlar.”
Cevap:
İstibdat, kendini ibka etmek için şu telkinatı
vermiştir.
(HaşİYe)
Bazı lâubalîlik dahi, şu vehme kuvvet
veriyor. Fakat emin olunuz ki, onların masonluğa girme-
yen kısmının maksatları dine zarar değildir, belki milletin
selâmetini temin etmektir. Fakat, bazıları dine lâyık ol-
mayan bârid taassuba müfritâne ilişiyorlar. demek, hür-
riyete ve meşrutiyete hizmetleri sebkat eden veyahut ka-
bul eyleyenleri jön türk tesmiye ediyorsunuz. İşte onla-
rın bir kısmı İslâmiyet fedaîleridir, bir kısmı da selâmet-i
millet fedaîleridir. onların ukde-i hayatiyelerini teşkil
eden, mason olmayan ekseri, İttihat ve terakkidir. Ve si-
zin şu aşairiniz kadar ulema ve meşayih, jön türkler me-
yanında mevcuttur. Vakıa onlarda birtakım edepsiz, çok
sefih masonlar dahi bulunur; lâkin yüzde ondur, yüzde
doksanı sizin gibi mutekit Müslimlerdir.
(1)
p
ôn
ã`r
cn
Ór
p
d o
ºr
µ o
ër
dGn
h
itham etmek:
töhmet altında bı-
rakmak, suçlamak.
ittihat Terakki:
bir siyasî parti.
Jön Türk:
Batı tarzı yenileşme ta-
raftarı genç Osmanlı.
kuvvet:
güç, kudret.
lâkin:
amma, fakat.
lâubalîlik:
dindeki lâkaytlık,
önemsememe, kayıtsızlık.
lâyık:
uygun, hak etmiş.
lisan:
dil.
mason:
Mason locasına kayıtlı
olan.
masonluk:
mason locasına kayıtlı
olmak.
meclis-i mebusan-ı ilmiye:
ilmî
mebuslar meclisi, âlimler parla-
mentosu.
meşayih:
şeyhler, pirler.
meşihat:
şeyhülislâmlık makamı;
şeyhlik.
meşrutiyet:
bir hükümdarın baş-
kanlığı altındaki millet meclisi ile
idare edilen devlet sistemi.
mevcut:
var olan.
mezahib-i erbaa:
Hanefî, Şafiî, Ma-
likî ve Hanbelî mezhepleri.
mutekit:
inançlı, dindar, dini bü-
tün.
müfritâne:
çok aşırıya kaçarak.
müslim:
Müslüman.
sebkat etmek:
geçmek.
sefih:
zevk ve eğlenceye düşkün,
akılsız.
selâmet-i millet:
milletin kurtulu-
şu, selâmette oluşu.
selâmet:
salimlik, eminlik; sıkıntı,
korku ve endişeden uzak olma.
sual:
soru.
şahs-ı manevî:
belli bir kişi olma-
yıp bir cemaatten meydana gelen
manevî şahıs.
şahs-ı vahit:
bir kişi.
taassup:
birine taraftarlık etme;
fanatiklik.
telkinatı:
bir fikrin zihinde iz bırak-
masını sağlamak için çalışmalar.
temin etmek:
sağlamak.
tenvir etmek:
aydınlatmak.
tesmiye etmek:
adlandırmak,
isim vermek.
teşkil etmek:
meydana getirmek.
teşkil:
meydana getirme.
ukde-i hayatiye:
hayat düğümü.
ulema-i muhakkik:
gerçekleri ve
hakikatleri araştırıp ortaya çıkar-
tan âlimler.
ulema:
âlimler, bilginler.
vakıa:
gerçi.
vehim:
olmadığı hâlde var zannet-
me.
zarar:
ziyan, kayıp, eksiklik.
aşair:
aşiretler, kabileler.
bârid:
soğuk, hoş olmayan.
dindar:
dinî emirleri yaşayan
kimse.
edepsiz:
iyi ahlâk sahibi olma-
yan.
emin olmak:
inanmak, güven-
mek.
emîn:
güvenilir, yetkili.
fedaî:
inandığı dava için feda-
kârlık edebilen.
fetva:
İslam’da, bir mesele
hakkında dinî meselelere tam
vakıf kimseler tarafından veri-
len şer’î hüküm veya karar.
hâkim:
hükmeden.
haşiye:
dipnot.
hüküm:
yargı.
hürriyet:
serbestiyet, özgür-
lük; 1908 de II. Meşrutiyetin
ilânı ile birlikte gerçekleşen
yeni sistemin halk arasındaki
adı.
ibka etmek:
ayakta tutmak,
devam ettirmek.
irtica:
yeniliğe karşı çıkan, ge-
rici.
irtidat:
islâm dininin esasların-
dan ayrılmak.
islâmiyet:
Müslümanlık.
istibdad-ı mutlak:
hiç bir hak
ve hürriyeti tanımayan tam
baskı, tam diktatörlük.
istibdat:
kanuna ve nizama
tâbi olmayan, keyfî, baskıcı
yönetim; zulüm ve tahakküm.
HaşİYe:
nasıl ki şimdi, yirmi beş sene istibdad-ı mutlakı yapanlar, dindar-
ları irtica ile itham ederek istibdad-ı mutlakın elindeki irtidatlarını saklıyor-
lar.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 255 |
m
ünazaraT
1.
Hüküm çoğunluğa göre verilir.
1...,245,246,247,248,249,250,251,252,253,254 256,257,258,259,260,261,262,263,264,265,...790
Powered by FlippingBook