Cevap:
zira, fenalıkları iyiliğe yardım etti. eğer mey-
lüttahripten vazgeçmezlerse, müfsitlikten çıktılar deriz.
Yoksa, maraz muzmer olsa, daha muzırdır. Buhar, men-
fez bulmadıkça zelzele verir. Hayırdan bazen şer tevellüt
ettiği gibi, şerden de bazen hayır doğar. Çok şerir var ki,
şerleri ahyarın maksadına hizmet ettiği için, ahyar sure-
tinde görünür ve şerri alkışlanır. sen evini tamir için tah-
rip eylediğin vakit, başkası sirkat için delerse, bir cihet-
ten sana muavenet etmiş olur. Fakat, tamirde ihtiyatlı
bulun!
Sual:
“gayrimüslimin askerliği nasıl caiz olur?”
Cevap:
dört vecihle.
evvelâ
: Askerlik kavga içindir. dünkü gün siz o deh-
şetli ayı ile boğuştuğunuz vakit, karılar, çingeneler, ço-
cuklar, itler size yardım ettiklerinden size ayıp mı oldu?
Saniyen
: peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmın, Arab
müşriklerinden muahit ve halifleri vardı, beraber kavga-
ya giderlerdi. Bunlar ise, ehl-i kitaptır. orduda toplu ol-
mayıp müteferrik olduklarından, bizdeki ekseriyet ve
kuvvet-i hissiyat, mazarrat-ı mütevehhimeye karşı set çe-
ker.
Salisen
: düvel-i İslâmiyede, velev nadiren olsun, gay-
rimüslim, askerlikte istihdam olunmuştur. Yeniçeri oca-
ğı buna şahittir.
Rabian
: neslen ve serveten tedennimize ve gayrimüs-
limlerin terakkisine sebep, askerliğin bizde münhasır
müfsit:
ifsat eden, bozan; fesatlık
eden, ara açan; karıştırıcı, bozucu.
münhasır:
yalnız bir şeye veya
kimseye ait olan, mahsus olan.
müşrik:
Allah’a şirk koşan, ortak
tutan.
müteferrik:
çeşitli, kısım kısım,
başka başka, dağınık.
nadir:
az bulunan.
nesil:
soy-sop, zürriyet.
Peygamber:
Allah tarafından ha-
ber getirerek İlâhî emir ve yasak-
ları insanlara tebliğ eden elçi, nebî.
rabian:
dördüncü olarak.
salisen:
üçüncü olarak.
saniyen:
ikincisi.
servet:
varlık, mal, mülk.
set:
engel.
sirkat:
hırsızlık, çalma.
sual:
soru.
suret:
biçim, şekil.
şahit:
şahitlik yapan, tanık.
şer:
kötülük.
şerir:
şer işleyen, kötülük işleyen,
fenalık yapan.
tahrip etmek:
harap etmek, yık-
mak, bozmak.
tamir:
onarım.
tedenni:
aşağı düşme, daha kötü
bir dereceye düşme, alçalma.
terakki:
yükselme, ilerleme.
tevellüt etmek:
doğmak, meyda-
na çıkmak.
vakit:
zaman.
vecih:
cihet, yön.
velev:
eğer, şayet, her ne kadar,
gerçi.
Yeniçeri Ocağı:
Yeniçeri askerinin
küçüklükten itibaren yetiştirildiği
askerî kurum.
zelzele:
sarsıntı.
zira:
çünkü.
ahyar:
hayırlılar, iyilikseverler.
aleyhissalâtü Vesselâm:
sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun.
bazen:
zaman zaman, ara sıra,
her zaman değil.
caiz:
dinen yapılmasında sa-
kınca olmayan, mübah olan fiil
ve davranışlar; olabilir, olur.
cihet:
yön.
dehşetli:
korkutucu; ürkütü-
cü.
düvel-i islâmiye:
İslâm dev-
letleri.
ehl-i kitap:
kitap ehli, kitaplı
dinlerin mensupları.
ekseriyet:
çoğunluk.
evvelâ:
birinci olarak, her şey-
den önce, ilk önce.
fenalıklar:
kötülükler.
gayrimüslim:
Müslüman ol-
mayan.
halif:
yeminli, sözleşen.
hayır:
iyilik.
hizmet:
bir uğurda bir işin ya-
pılması için çalışma.
ihtiyatlı:
tedbirli.
istihdam etmek:
bir hizmette
kullanmak, çalıştırmak.
kuvvet-i hissiyat:
hislerin ve
duyguların açık oluşu, kuvvet-
liliği.
maksat:
gaye.
maraz:
hastalık; dert, belâ.
mazarrat-i mütevehhime:
yokken var sanılan zararlar.
menfez:
delik, yarık, ağız.
meylüttahrip:
tahrip etme is-
teği, emeli.
muahit:
sözleşmeli, antlaşma-
lı.
muavenet:
yardım.
muzır:
zararlı.
muzmer:
gizli, saklı, örtülü, dı-
şarı vurulmamış.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 251 |
m
ünazaraT