ehemmiyeti yok, hiç de merak etmeyiniz. tahminimce,
her tarafta haddimden pek fazla teveccüh-i ammeyi kır-
mak için, bana böyle bazı bahanelerle ihanet ediyorlar.
eski zamanımı düşünüp güya tahammül etmeyeceğim.
Hâlbuki –risale-i nur’un selâmet ve intişarına halel gel-
memek şartıyla– her gün bin ihanet ve tazipler de gelse,
Allah’a şükrederim. Ben ehemmiyet vermediğim gibi,
buradaki talebeler de hiç sarsılmıyorlar. Çoktan beri bek-
lediğimiz bu hadise de inayet-i İlâhiye ile hafif geçti.
Umum kardeşlerimize birer birer selâm ve dua ediyo-
ruz.
ì®í
Œ
70
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
nur-i Muhammedîye ve sahabeye bakan dört sayfa
çok güzeldir. Ahirinde, risale-i nur’a ve dolayısıyla bize
bakan kısımlar, Hasan Feyzi’nin hüsnüzannı pek fazla
gitmiş. gerçi o ahir kasidesinde risale-i nur’un hakika-
tini ve şahs-ı manevisini murad etmiş. Yine tadile muh-
taç gördüm. Bazı kelimeleri ilâve ve birkaçını tebdil etti-
ğim hâlde, yine ondan benim hisseme düşen, bin dere-
ce haddimden ziyadedir diye titredim. Fakat madem şa-
kirtleri şevke ve gayrete getiriyor, size havale ediyorum.
siz, hem bu zamandaki vehhamlıları, hem mesleğimizin
muktezası olan mahviyet ve ihlâs ve terk-i enaniyet nok-
talarını nazara alınız; münasip gördüğünüz kelimeleri
Emirdağ Lâhikası – ı | 203 |
zünü görmekle şereflenen ve
onun sohbetlerine katılan mü’min
kimse.
selâm:
barış, rahatlık, selamet ve
esenlik dileme.
selâmet:
salimlik, eminlik, kurtu-
luş, korku ve endişeden uzak
olma.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
şahs-ı manevî:
manevî şahıs, belli
bir kişi olmayıp bir cemaatten
meydana gelen manevî şahıs.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şart:
koşul.
şevk:
şiddetli arzu, aşırı istek ve
heves.
şükür:
teşekkür.
tadil:
doğrultma, düzeltme.
tahammül:
yüklenme, yüke kat-
lanma.
talebe:
öğrenci.
tazip:
azap çektirme, eziyet etme,
sıkıntı verme.
tebdil:
değiştirme, dönüştürme.
terk-i enaniyet:
benlik ve enani-
yetten vazgeçme.
teveccüh-i amme:
genel tevec-
cüh, umumun, herkesin, halkın
yönelişi.
umum:
bütün.
vehham:
çok şüphe ve vesvese
eden, çok kuruntulu; vehimli, ku-
runtulu.
ziyade:
çok, fazla.
ahir:
en son, en sondaki.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
bahane:
vesile, sebep.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet.
gerçi:
her ne kadar...
güya:
sanki.
hâdise:
olay.
hakikat:
gerçek, doğru.
halel:
bozukluk, eksiklik.
havale:
ısmarlama, bırakma.
hisse:
pay, nasip.
hüsnüzan:
iyi zan, güzel ka-
naat.
ihanet:
hainlik, kötülük etme.
ihanet:
hıyanet, arkadan
vurma.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli
başka bir karşılık beklemeksi-
zin, sırf Allah rızası için yapma.
inayet-i ilahiye:
Allah’ın yar-
dımı.
intişar:
yayınlanma, neşrolma.
kaside:
övgü maksadıyla ya-
zılmış şiir ve bu şiirin nazım
şekli.
madem:
değil mi ki.
mahviyet:
alçak gönüllülük,
kendini değersiz gösterme.
merak:
endişe.
meslek:
gidiş, usul, tarz.
muhtaç:
gerek duyan.
mukteza:
gereği.
murat:
istek, arzu dilek.
münasip:
uygun.
nazar:
bakış, dikkat.
nur-i muhammedî:
Hz. Mu-
hammed’in nuru, ışığı.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sahabe:
Peygamberimiz Hz.
Muhammed’in mübarek yü-