BunlardıalanSuriye,Irak,ülke-iKisra,
Bunlarlaziyadarokaranlıkkocasahra.
Bunlardıverenhasta,alîlgözlerebirfer,
Bunlardıotarihegeçenşanlıgazanfer.
Herhepsidebirzerre-inuruoHabîbin,
Herangörünürgözlereondanniceyüzbin.
Nuraltınagirmişbulunantürlücemaat,
Hembuldubeka,hemdebütüngördüadalet.
Ecdad-ıizamınobüyükruhlarıküskün,
Ziraneküfürlerokunuronlarahergün.
Yağmıştıogünahnekederler,neelemler,
Âcizonuhepyazmaya,ellervekalemler.
Binlerceyetiminyıkılankalbinisenyap,
Affetyeterartık,oHabîbaşkına,yâRab!
Derkenyeterartık,biziaffetgüzelAllah!
Sarsıldıcihan,öldüdebirgümgümenâgâh.
Buzparçasıhâlindebulut,biryeredüşmüş,
Erkekvekadınhepsideolsemteüşüşmüş...
Derhalaçılıpgökyüzühemparladıolnurdangelen
Risalei’n-Nur
Hallâk-ıRahîmeyledimahlûkunumesrur.
Zulmetdağılıpbaşladıbiryepyenigündüz,
Birneş’eduyupsustubirazağlayanogöz.
adalet:
her hak sahibine hakkının
tam ve eksiksiz verilmesi, düzenli
ve dengeli oluş.
alil:
kör.
beka:
bâkîlik, ebedîlik, sonsuzluk.
cemaat:
bir mezhebe veya bir
gruba bağlı olanların oluşturduğu
topluluk.
ecdad-ı izam:
nam ve şerefi yüce
atalar, ulu atalar.
| 210 | Emirdağ Lâhikası – ı
elem:
dert, üzüntü, kaygı,
tasa.
fer:
aydınlık, parlaklık, nur.
gazanfer:
kahraman, cesaretli
insan.
habip:
sevilen, sevgili.
hallâk-ı rahîm:
merhamet
sahibi olan yaratıcı, yarattık-
larına merhamet ve şefkatle
bakan, Allah.
mahlûk:
yaratık, Allah tarafın-
dan yaratılmış olan.
mesrur:
sevinçli, memnun.
nagâh:
aniden, birdenbire,
beklenmeyen bir anda.
rab:
Cenab-ı Hakkın terbiye
edicilik sıfatı.
sahra:
büyük çöl, geniş saha.
semt:
yerleşim bölgesi, bölge.
ülke-i kisra:
Kisra’nın ülkesi,
İran.
yetim:
ana babası veya babası
ölmüş çocuk.
ziyadar:
ziyalı, ışıklı, parlak,
aydınlık.
zulmet:
karanlık.