mağazasından on-on beş dükkân tâ uzakta eşyalarını çı-
karıp kaçırdılar.
Bazı emarelerle, sandıklı’da, hem Afyon, kütahya or-
tasında, risale-i nur’a ve yeni mektuplarımı elde etme-
leriyle bana karşı bir ilişmek emareleri göründü. o iki
hâdisede, İstanbul hâdiseleriyle tokat yediler. Bu defa,
niyetlerinde bana ilişmek cezası olarak bu tokat geldi,
inşaallah o niyetten onları vazgeçirdi ve korkutup sus-
turdu.
kardeşlerim, sizin zekâvetiniz ve tedbiriniz, benim
tesanüdünüz hakkında nasihatime ihtiyaç bırakmıyor.
Fakat bu ahirde hissettim ki, risale-i nur Şakirtlerinin
tesanütlerine zarar vermek için birbirinin hakkında
suizan verdiriyorlar, tâ birbirini ittiham etsin. Belki, “Fi-
lân talebe bize casusluk ediyor” der; tâ bir inşikak düş-
sün. dikkat ediniz, gözünüzle görseniz dahi perdeyi yırt-
mayınız. Fenalığa karşı iyilikle mukabele ediniz. Fakat
çok ihtiyat ediniz, sır vermeyiniz. zaten sırrımız yok; fa-
kat vehhamlar çoktur. eğer tahakkuk etse, bir talebe on-
lara hafiyelik ediyor; ıslahına çalışınız, perdeyi yırtmayı-
nız.
sizin hususan Isparta medresesindeki tesanüdünüz,
hem risale-i nur’u, hem şakirtlerini, hem bu memleke-
tin yüzünü ak etmiş. Ve her tarafta risale-i nur’a çalıştı-
ran ehemmiyetli bir sebep, tesanüdünüzdür ve şevk ve
gayretinizdir. Cenab-ı Hak, sizleri bu hizmet-i imaniyede
daim ve muvaffak eylesin. Âmin, âmin.
ahir:
son.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun, kabul
eyle!” anlamında duanın sonunda
söylenir.
casus:
çeşitli konularda sır mahi-
yetindeki şeyleri öğrenip başka-
larına bildiren kimse.
daim:
devam eden, devamlı, sü-
rekli.
defa:
kere, kez, yol.
ehemmiyetli:
önemli.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
filân:
ismi belli olmayan, söylen-
mek istenmeyen veya söylenmesi
lüzumlu bulunmayan özel ismin
yerini tutar.
hâdise:
olay.
hafiye:
saklı ve gizli şeyleri araştı-
ran, casus.
hizmet-i imaniye:
iman ve Kur’an
hakikatlerinin ikna edici ve ilmî
delillerle anlaşılmasına hizmet
etme.
hususan:
bilhassa, özellikle.
ıslah:
iyi duruma getirme, iyileş-
tirme, düzeltme.
ihtiyat:
uzak görüşlü olma, gele-
ceği düşünerek tedbirli hareket
etme.
inşaallah:
Allah izin verirse.
| 198 | Emirdağ Lâhikası – ı
inşikak:
bölünme, çatlama,
yarılma.
ittiham:
suç altında bulunma,
töhmetli olma.
medrese:
ders okutulan yer.
mukabele:
karşılık.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
nasihat:
öğüt; doğruya, iyiye,
güzele sevk etmek için yapı-
lan konuşma.
niyet:
maksat, meram.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sır:
gizlenen gerçek, saklanan
bilgi.
suizan:
fena, kötü zan, şüphe.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şevk:
şiddetli arzu, aşırı istek
ve heves.
tahakkuk:
gerçekleşme, olma;
delil ile ispat edilme, kesin-
leşme.
talebe:
öğrenci.
tedbir:
idare etme; önlem,
çare.
tesanüt:
dayanışma, birbirine
dayanma ve destek olma.
vehham:
çok şüphe ve ves-
vese eden, çok kuruntulu; ve-
himli, kuruntulu.
zekâvet:
zekilik; çabuk an-
lama, kavrama kabiliyeti.