bir hakikati size beyan ediyorum. o hakikati, alâkadar
makamata vazifeniz itirabıyla bildirmeyi size bırakıyo-
rum. o hakikat de şudur:
Benim şimdiki vaziyetim, tarihte emsali yoktur. Her
şeyden tecrit-i mutlak içinde, herkesten, hatta camideki
cemaat adamlarından ve temastan memnu olduğum hâl-
de, ihtiyarlık, hastalık, yoksuzluk içinde birden kalbime
geldi ki: Madem ben de bu vatanın bir evlâdıyım; bu va-
tanın saadetine hizmet etmek, benim için farzdır. Maddî
cihette elimden hiçbir şey gelmiyor. Yalnız kur’ân’dan
anladığım ve kaleme aldığım
MeyveRisalesi
ile
Hücce-
tü’l-Baliğa
’yı yeni hurufla tab etmek için bazı kardeşleri-
me izin verdim. o iki risaleyi iki seneye yakın alâkadar
Ankara makamatı ve ehl-i vukufu, hem denizli Mahke-
mesi tetkikten sonra mucib-i mes’uliyet hiçbir şey bula-
mayarak bize resmen teslim ettiler. Hem cevap gönder-
dim ki, sansüre ve büyük muharrirlere göstersinler, son-
ra tab etsinler. Hem, tabdan sonra resmen hükûmetin
on iki makamatına vermek bir usuldür. sonra da
İhlâs
Risalesi
ile
İktisatRisalesi’
ni de o iki risalenin ahirine il-
hak edip, yeni hurufla tab edilsin.
kat’iyen size beyan ediyorum ki, benim maksadım,
bunun tab’ında bu mübarek milleti ve vatanı manevî ve
maddî anarşilikten muhafaza etmek ve asayiş ve inziba-
ta manevî yardım etmek ve anarşiliği uyandıran haricî
bir cereyanın istilâsına manevî set çekmek ve âlem-i
İslâm’ın bize karşı itiraz ve ittihamını izaleye ve eski
muhabbet ve uhuvvetini celp etmeye çalışmaktır. Fakat,
Emirdağ Lâhikası – ı | 193 |
madem:
değil mi ki.
makamat:
makamlar.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
memnu:
yasaklanmış, men edil-
miş, yasak.
mucib-i mes’uliyet:
mes’uliyet
gerektirici, sorumluluk gerektiren.
muhabbet:
sevgi, sevme.
muhafaza:
koruma.
muharrir:
yazan, yazar.
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu.
resmen:
resmî olarak, resmî bir
şekilde.
risale:
Risâle-i Nur Külliyatını mey-
dana getiren kitaplardaki her bir
bağımsız bölüm.
saadet:
mutluluk.
sansür:
her türlü yayının, sinema,
tiyatro eserlerinin hükümetçe, ön-
ceden denetlenmesi işi, yayın ve
gösterilmesinin izne bağlı olması.
set:
mani, perde, engel.
tab:
kitap basma.
tecrid-i mutlak:
tam bir yalnızlık,
hiç kimseyle görüşememek.
tetkik:
dikkatle araştırma, ince-
leme.
uhuvvet:
kardeşlik, din kardeşliği.
usul:
yol, tarz, üslûp, şekil.
vazife:
görev.
vaziyet:
durum.
ahir:
son.
alâkadar:
ilgili, ilişkili, müna-
sebetli, bağlı.
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
anarşi:
her türlü düzen ve oto-
riteye karşı koyarak karışıklığı
meydana getirme durumu.
asayiş:
emniyet, kanun ve ni-
zam hakimiyetin sağlanması.
beyan:
anlatma, açıklama.
celp:
çekme, çekiş, kendine
çekmek.
cemaat:
bir mezhebe veya bir
gruba bağlı olanların oluştur-
duğu topluluk.
cereyan:
akım, fikir, sanat
veya siyaset hareketi.
cihet:
yön.
ehl-i vukuf:
bir mesele hak-
kında bilgi ve yetki sahibi
olanlar.
emsal:
örnekler, benzerler.
evlât:
çocuğum.
farz:
kesin yapılması gerekli
olan; İslâmiyet’te kesin olarak
yapılması gereken emir.
hakikat:
gerçek, doğru.
haricî:
dışa ait, dış dünya ile
ilgili.
hizmet:
görev, vazife.
huruf:
harfler.
ilhak:
ilâve etme, ekleme,
katma.
inzibat:
düzeni sağlama, asa-
yişi yoluna koyma.
istilâ:
ele geçirme, kaplama,
yayılma.
itiraz:
direnme, karşı koyma.
ittiham:
suç altında bulunma,
töhmetli olma.
izale:
yok etme, ortadan kal-
dırma.
kat’iyen:
hiç bir zaman, asla.
maddî:
madde ile alâkalı.