Sani yen:
Mübareklerin pehlivanı hem Abdurrah-
man, hem lütfi, hem Büyük Hafız Ali manalarını taşıyan
büyük ruhlu küçük Ali kardeşimiz bir sual soruyor. Hâl-
buki o sualin cevabı risale-i nur’da yüz yerde var.
“risale-i nur’un erkân-ı imaniye hakkında bu derece
kesretli tahşidatı ne içindir? Bir âmî mü’minin imanı bü-
yük bir velînin imanı gibidir, diye eski hocalar bize ders
vermişler.” diyor.
El ce vap:
Başta
Ayetü’l-Kübra
, meratib-i imaniye ba-
hislerinde ve ahire yakın Müceddid-i elf-i sanî İmam-ı
rabbanî beyanı ve hükmü ki: “Bütün tarikatlerin münte-
hası ve en büyük maksatları hakaik-ı imaniyenin inkişafı-
dır. Ve bir mesele-i imaniyenin katiyetle vuzuhu, bin
kerametlerden ve keşfiyatlardan daha iyidir.” Ve
Aye-
tü’l-Kübra
’nın en ahirdeki ve lâhikadan alınan o mektu-
bun parçası ve tamamının beyanatı cevap olduğu gibi,
MeyveRisalesi’
nin tekrarat-ı kur’âniye hakkında onun-
cu Meselesi, tevhid ve iman rükünleri hakkında tekrarlı
ve kesretli tahşidat-ı kur’âniyenin hikmeti, aynen bita-
mamiha onun hakikî tefsiri olan risale-i nur’da cereyan
etmesi de cevaptır.
Hem, iman-ı tahkikî ve taklidî ve icmalî ve tafsilî ve
imanın bütün tehacümata ve vesveseler ve şüphelere
karşı dayanıp sarsılmamasını beyan eden risale-i nur
parçalarının izahatı, büyük ruhlu küçük Ali’nin mektubu-
na öyle bir cevaptır ki, bize hiçbir ihtiyaç bırakmıyor.
Emirdağ Lâhikası – ı | 189 |
kutlu.
mü’min:
iman eden, inanan.
münteha:
bir şeyin ulaşabildiği
son yer, nihayet.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
rükün:
esas, kaide, prensip.
saniyen:
ikinci olarak.
sual:
soru.
tafsilî:
detaylı, açıklamalı olan.
tahşidat:
yığınaklar; yığınak.
tahşidat-ı kur’âniye:
Kur’ân’ın
tahşidatı, Kur’ân’da ısrarla üze-
rinde durulan hakikatler.
taklidî:
taklitle yapılan.
tarikat:
Allah’a ulaşmak için şey-
hin gözetiminde müridin takip
edeceği terbiye usul ve yolu.
tefsir:
Yorum, şerh.
tehacümat:
hücumlar, saldırışlar.
tekrarat-ı kur’âniye:
Kur’ân’ın
tekrarlamaları, Kur’ân’da tekrarla-
nan ibâre, mevzu ve ayetler.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma, birleme.
velî:
Allah’ın sevgisine, himayesine
kavuşmuş, ermiş kimseler, Allah
dostu, evliya.
vesvese:
şüphe, kuruntu, kalbe
gelen asılsız kötü ve sinsi düşünce.
vuzuh:
vazıh olma hali, açıklık.
ahir:
son.
âmî:
bilgisiz, cahil.
ayetülkübra:
en büyük delil,
ayet anlamında Risale-i Nur’da
7. Şua adlı eser.
bahis:
konu.
beyan:
anlatma, açıklama.
beyanat:
açıklamalar, izahlar.
bitamamiha:
tamamen, bütü-
nüyle, hepsi.
cereyan:
olma, meydana
gelme.
erkân-ı imaniye:
imana ait
esaslar.
hakaik-ı imaniye:
imana ait
hakikatler, imanî gerçekler.
hakikî:
gerçek.
hikmet:
İlahî gaye, yüksek
bilgi.
hüküm:
emir, bir konu hak-
kında verilen karar.
icmalî:
kısaca, topluca, tafsil-
siz, toplu, kısa.
iman:
inanç, itikat.
iman-ı tahkikî:
tahkikî iman,
imana dair bütün meseleleri
inceleyip delil ve bürhan ile
inanma.
inkişaf:
ortaya çıkma, gelişme.
izahat:
izahlar, açıklamalar.
kat’iyet:
kat’îlik, kesinlik.
keramet:
Allah’ın velî kulla-
rında görülen olağanüstü hâl-
ler veya tabiatüstü hâdiseler.
kesretli:
çokluğu olan, çok
fazla.
keşfiyat:
keşifler, Allah’ın il-
ham etmesiyle gösterilen
gaypla ilgili sırlar.
mana:
anlam.
meratib-i imaniye:
iman mer-
tebeleri.
mesele-i imaniye:
imanî me-
sele, imanla ilgili mesele.
mübarek:
feyizli, bereketli,