İşte ey bu Medrese-i Yusufiyede benim ders arkadaş-
larım! Madem hakikat budur; ve bu hakikati risale-i nur
o derece kat’î ve güneş gibi ispat etmiş ki, yirmi senedir
mütemerritlerin inatlarını kırıp imana getiriyor. Biz dahi
hem dünyamıza, hem istikbalimize, hem ahiretimize,
hem vatanımıza, hem milletimize tam menfaatli ve kolay
ve selâmetli olan iman ve istikamet yolunu takip edip,
boş vaktimizi sıkıntılı hülyalar yerinde kur’ân’dan bildiği-
miz sureleri okumak ve manalarını bildiren arkadaşlar-
dan öğrenmek ve kazaya kalmış farz namazlarımızı kaza
etmek ve birbirinin güzel huylarından istifade edip, bu
hapishaneyi güzel seciyeli fidanlar yetiştiren bir mübarek
bahçeye çevirmek gibi a’mal-i saliha ile, hapishane mü-
dür ve alâkadarları cani ve katillerin başlarında zebani gi-
bi azap memurları değil, belki Medrese-i Yusufiyede cen-
nete adam yetiştirmek ve onların terbiyesine nezaret et-
mek vazifesiyle memur birer müstakim üstat ve birer şef-
katli rehber olmalarına çalışmalıyız.
@
AsA-yı MûsA
M
eYve
R
isalesi
| 33 |
ÜçÜnCÜ mesele
medresesi, Hz. Yusuf’un (as) iftira,
haksızlık ve zulüm ile hapiste kal-
masından kinaye olarak, iman ve
Kur’ân’a hizmetinden dolayı tevkif
edilenlerin hapsedildiği yer mana-
sında, hapishane.
menfaat:
fayda.
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu.
müstakim:
doğru.
nezaret:
gözetme, bakma, kontrol
etme.
rehber:
yol gösteren, kılavuz.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
seciye:
iyi huy, karakter.
selâmet:
salimlik, eminlik; sıkıntı,
korku ve endişeden uzak olma.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
şefkat:
karşılıksız sevgi besleme,
içten ve karşılıksız merhamet.
terbiye:
eğitim; iyi ahlak, saygı ve
edep öğrenme.
üstat:
bir ilim ve sanatta üstün
olan kimse, öğretmen.
vazife:
görev.
zebani:
cehennemlikleri cehenne-
me atmakla vazifeli melekler.
ahiret:
dünya hayatından
sonra başlayıp ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
alâkadar:
ilgili, ilişkili, münase-
betli, bağlı.
a’mal-i saliha:
salih ameller,
Allah’ın rızasına uygun yapıl-
mış iyi ve hayırlı işler.
azap:
günahlara karşı kabirde
ve ahirette çekilecek ceza.
cani:
cinayet işlemiş kimse,
acımasız, gaddar.
farz:
kesin yapılması gerekli
olan; İslâmiyette kesin olarak
yapılması gereken emir.
hakikat:
gerçek, esas.
huy:
yaratılıştan olan karak-
ter, mizaç.
hülya:
hayal.
iman:
inanma, itikat.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.
istikamet:
inanç, düşünce ve
niyette, tutum ve davranışta
Allah’ın rızasına uygun dürüst-
lük.
istikbal:
gelecek.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
katil:
adam öldüren, insan öl-
düren kimse, cani.
kaza:
vakit çıktıktan sonra na-
mazın kılınması veya zama-
nında yapılmayan ibadetlerin
yerine getirilmesi.
Kur’ân:
Allah tarafından vahiy
yoluyla Hz. Muhammed’e indi-
rilmiş, semavî kitapların so-
nuncusu.
madem:
...den dolayı, böyle
ise.
medrese-i yusufiye:
Yusuf’un