Asâ-yı Mûsa - page 41

Hem, meselâ, nasıl bir harika fabrika ki, binler çeşit çe-
şit kumaşları basit bir maddeden dokuyor; şeksiz, bir fab-
rikatörü ve maharetli bir makinisti tanıttırır. öyle de, kü-
re-i arz denilen yüz binler başlı, her başında yüz binler
mükemmel fabrika bulunan bu seyyar makine-i rabbani-
ye, ne derece bu insan fabrikasından büyükse, mükem-
melse, o derecede, okuduğunuz fenn-i makine mikyasıy-
la, küre-i arzın ustasını ve sahibini bildirir ve tanıttırır.
Hem meselâ, nasıl ki gayet mükemmel, bin bir çeşit
erzak, etrafından celbedip içinde muntazaman istif ve ih-
zar edilmiş depo ve iaşe ambarı ve dükkân, şeksiz bir
fevkalâde iaşe ve erzak malikini ve sahibini ve memuru-
nu bildirir. öyle de, bir senede, yirmi dört bin senelik bir
dairede muntazaman seyahat eden; ve yüz binler ve ay-
rı ayrı erzak isteyen taifeleri içine alan; ve seyahatiyle
mevsimlere uğrayıp, baharı bir büyük vagon gibi, binler
ayrı ayrı taamlarla doldurarak, kışta erzakı tükenen bîça-
re zîhayatlara getiren; ve küre-i arz denilen bu rahmanî
iaşe ambarı ve bu sefine-i sübhaniye ve bin bir çeşit ci-
hazatı ve malları ve konserve paketleri taşıyan bu depo
ve dükkân-ı rabbanî, ne derece o fabrikadan büyük ve
mükemmel ise, okuduğunuz veya okuyacağınız fenn-i ia-
şe mikyasıyla, o kat’iyette ve o derecede, küre-i arz de-
posunun sahibini, mutasarrıfını, müdebbirini bildirir, ta-
nıttırır, sevdirir.
Hem, nasıl ki, dört yüz bin millet, içinde bulunan ve
her milletin istediği erzakı ayrı ve istimal ettiği silâhı ayrı
ve giydiği elbisesi ayrı ve talimatı ayrı ve terhisatı ayrı
AsA-yı MûsA
M
eYve
R
isalesi
| 41 |
alTInCI mesele
sefine-i sübhaniye:
her türlü ku-
sur ve noksandan uzak olan Ce-
nab-ı Hakkın, yıldızlar ve gezegen-
ler gibi bir gemi hükmündeki
mahlûkları.
seyyar:
sabit olamayan, belirli bir
yerde sürekli durmayan, hareket
eden.
taam:
yemek, yiyecek.
taife:
kavim, kabile.
talimat:
talimler, eğitimler; bir iş
hakkında hareket tarzını bildiren
emirler.
terhisat:
terhisler, izin vermeler,
serbest bırakmalar
bîçare:
çaresiz, zavallı.
celbetmek:
çekmek, çekiş,
kendine çekmek.
cihazat:
cihazlar, kendilerine
ihtiyaç duyulan maddî manevî
aletler.
dükkân-ı Rabbanî:
Allah’ın
dükkânı.
erzak:
yiyecek, içecek, azıklar.
fenn-i iaşe:
insan ve hayvan-
ların besleniş ve yaşayışları
hakkında bilgi veren ilim dalı.
fenn-i makine:
makine ilmi,
bilgisi.
fevkalâde:
olağanüstü.
iaşe:
geçindirme, besleme, ya-
şatma.
ihzar:
hazır etme, hazırlama.
istif:
düzgün şekilde sıralama
ve yığma, muntazam yığın.
istimal:
kullanma.
kat’iyet:
kat’îlik, kesinlik.
kumandan:
komutan.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
maharet:
mahirlik, ustalık.
makine-i Rabbaniye:
her şeyi
terbiye ve idare eden Cenab-ı
Hakk’ın makinesi, programı,
sistemi.
malik:
sahip.
mu’cizekâr:
mu’cizeli, mu’cize
hâlinde.
muntazaman:
düzgün, dü-
zenli ve devamlı olarak.
mutasarrıf:
tasarruf eden, ta-
sarruf sahibi olan, her şeyin
sahibi olan, mâlik.
müdebbir:
tedbir alan, tedbir-
li, her şeyi önceden düşünen.
Rahmanî:
bütün varlıkların rı-
zıklarını münasip bir şekilde
karşılayan Allah’a ait.
1...,31,32,33,34,35,36,37,38,39,40 42,43,44,45,46,47,48,49,50,51,...570
Powered by FlippingBook