Asâ-yı Mûsa - page 45

(1)
¢p
Vr
Qn
’r
Gn
h p
äGn
ƒ'
ªs
°ùdG t
Ün
Q
ayetleriyle Hâlık’ımızı bize tanıt-
tırıyor mektepli gençlere dedim.
onlar dahi tamamıyla kabul edip tasdik ederek, “Had-
siz şükür olsun rabbimize ki, tam kudsî ve ayn-ı hakikat
bir ders aldık. Allah senden razı olsun” dediler. Ben de
dedim:
“İnsan binler çeşit elemler ile müteellim ve binler nevi
lezzetler ile mütelezziz olacak bir zîhayat makine ve ga-
yet derece acziyle beraber hadsiz maddî, manevî düş-
manları ve nihayetsiz fakrıyla beraber hadsiz zahirî ve
bâtınî ihtiyaçları bulunan ve mütemadiyen zeval ve firak
tokatlarını yiyen bir bîçare mahlûk iken, birden iman ve
ubudiyetle böyle bir padişah-ı zülcelâl’e intisap edip, bü-
tün düşmanlarına karşı bir nokta-i istinat ve bütün haca-
tına medar bir nokta-i istimdat bularak, herkes mensup
olduğu efendisinin şerefiyle, makamıyla iftihar ettiği gibi,
o da böyle nihayetsiz kadîr ve rahîm bir padişaha iman
ile intisap etse ve ubudiyetle hizmetine girse ve ecelin
idam ilânını kendi hakkında terhis tezkeresine çevirse,
ne kadar memnun ve minnettar ve ne kadar müteşekki-
râne iftihar edebilir, kıyas ediniz.”
o mektepli gençlere dediğim gibi, musibetzede mah-
puslara da tekrar ile derim: onu tanıyan ve itaat eden
zindanda dahi olsa bahtiyardır. onu unutan saraylarda
da olsa zindandadır, bedbahttır.
AsA-yı MûsA
M
eYve
R
isalesi
| 45 |
alTInCI mesele
maddî:
madde ile alakalı, cismanî.
mahlûk:
yaratık, Allah tarafından
yaratılmış olan.
mahpus:
hapsedilmiş olan.
makam:
manevî mevki.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
medar:
sebep, vesile.
mektep:
eski dönemde ilk ve orta
tahsilin yapıldığı eğitim kurumu.
memnun:
sevinmiş, sevinçli.
mensup:
bir şeye veya kimseye
alâkası bulunan, bağlı olan.
minnettar:
bir iyiliğe karşı teşek-
kür duygusu içinde olan.
musibetzede:
musibet görmüş,
felâkete uğramış, belâya, kazaya
uğrayan.
müteellim:
elemli, kederli, hüzün-
lü, içi sızlayan.
mütelezziz:
lezzet alan, tat hisse-
den, hazzeden, hoşlanan.
mütemadiyen:
sürekli olarak, de-
vamlı.
müteşekkirâne:
müteşekkir ola-
rak, teşekkür edercesine.
nevi:
çeşit, tür.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
nokta-i istimdat:
yardım ve me-
det isteme noktası.
nokta-i istinat:
dayanak noktası,
güvenme ve itimat noktası.
Padişah:
hükümdar, sultan.
Padişah-ı Zülcelâl:
celâl sahibi pa-
dişah; nihayetsiz büyüklüğe ve
haşmete sahip bir hükümdar olan
Allah (c.c.).
Rab:
besleyen, yetiştiren, verdiği
nimetlerle mahlûkatı ıslah ve ter-
biye eden Allah.
Rahîm:
merhamet eden, çok mer-
hametli olan, esirgeyen, koruyan,
acıyan Allah.
razı:
rıza gösteren, kabul eden,
hoşnut olan.
şeref:
manevî büyüklük, yücelik,
onur.
şükür:
nimet ve iyiliğin sahibini ta-
nıma ve ona karşı minnet duyma.
tasdik:
bir şeyin veya kimsenin
doğruluğuna kesin olarak hük-
metme.
terhis:
izin verme, serbest bırak-
ma.
tezkere:
belge, pusula.
ubudiyet:
kulluk.
zat:
kendi, asıl, öz.
zeval:
sona erme, yok olma, ölme.
zahirî:
görünüşte olan; zahire, dışa
ait olan.
zîhayat:
hayat sahibi.
zindan:
hapishane
1.
Göklerin ve Yerin Rabbi [Allah’tır]. (Ra’d Suresi:16; İsra Suresi:102; Kehf Suresi: 14.)
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümlesi.
ayn-ı hakikat:
hakikatın aslı,
gerçeğin tâ kendisi.
bahtiyar:
bahtlı, talihli, mes’ut
, mutlu.
batınî:
içe ait, dahilî, görünme-
yen, gizli.
bedbaht:
bahtsız, talihsiz, za-
vallı.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
ecel:
her canlının Allah tarafın-
dan takdir edilen ölüm vakti.
elem:
dert, üzüntü, maddî-
manevî ıztırap.
fakr:
fakirlik, yoksulluk, muh-
taçlık.
firak:
ayrılık, hicran.
hâcât:
hâcetler, ihtiyaçlar.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şe-
yi yoktan var eden, yaratıcı;
Allah.
idam:
yok olma.
iftihar:
övünme.
iman:
inanma, itikat.
intisap:
mensup olma, bağlan-
ma, girme.
itaat:
boyun eğme, uyma, alı-
nan emre göre hareket etme.
Kadîr:
kudret sahibi olan ve
her şeye gücü yeten Allah.
kıyas:
karşılaştırma, oranlama.
kudsî:
mukaddes, yüce.
1...,35,36,37,38,39,40,41,42,43,44 46,47,48,49,50,51,52,53,54,55,...570
Powered by FlippingBook