Altıncı Mesele
R
İSALE-İ NUR
’
un çok yerlerinde izahı ve kat’î hadsiz
hüccetleri bulunan “iman-ı billâh” rüknünün binler küllî
bürhanlarından bir tek bürhana kısaca bir işarettir.
kastamonu’da lise talebelerinden bir kısmı yanıma
geldiler. “
Bize Hâlık’ımızı tanıttır; muallimlerimiz Al-
lah’tan bahsetmiyorlar
,” dediler.
Ben dedim:
Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, ken-
di lisan-ı mahsusuyla, mütemadiyen Allah’tan bahsedip,
Hâlıkı tanıttırıyorlar, muallimleri değil, onları dinleyiniz.
Meselâ, nasıl ki mükemmel bir eczahane ki, her kava-
nozunda harika ve hassas mizanlarla alınmış hayattar
macunlar ve tiryaklar var. Şüphesiz, gayet maharetli ve
kimyager ve hakîm bir eczacıyı gösterir. öyle de, küre-i
arz eczahanesinde bulunan dört yüz bin çeşit nebatat ve
hayvanat kavanozlarındaki zîhayat macunlar ve tiryaklar
cihetiyle, bu çarşıdaki eczahaneden ne derece ziyade
mükemmel ve büyük olması nispetinde, okuduğunuz
fenn-i tıp mikyasıyla küre-i arz eczahane-i kübrasının ec-
zacısı olan Hakîm-i zülcelâl’i, hatta kör gözlere de gös-
terir, tanıttırır.
alTInCI mesele
| 40 |
M
eYve
R
isalesi
AsA-yı MûsA
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
cihet:
yön, sebep, vesile.
ecza:
eczacılıkta, ilâç yapmada
kullanılan çeşitli maddeler.
eczahane:
eczacı dükkânı, ilâç sa-
tılan, ilâç yapılan yer.
eczahane-i kübra:
en büyük ec-
zahane.
fen:
tecrübî, ispatla meydana gel-
miş ilimlere verilen genel ad.
fenn-i tıp:
tıp bilgisi, tabiplik, dok-
torluk bilgisi.
gayet:
son derece.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakîm:
hekim, doktor.
Hakîm-i Zülcelâl:
sonsuz büyük-
lük sahibi olan ve her şeyi hikmet-
le yaratan, Allah.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şeyi
yoktan var eden, yaratıcı; Allah.
harika:
olağanüstü.
hassas:
incelikli, en ufak ölçüleri
sağlıklı ve kesin olarak veren.
hayattar:
canlı, yaşayan.
hayvanat:
hayvanlar.
hüccet:
delil.
iman-ı billâh:
Allah’a inanma, Al-
lah’ı, onun kâinatta tecelli eden
bütün sıfat ve isimleriyle bera-
ber kabul ederek Ona inanma.
izah:
açıkça ortaya koyma, bir
konuyu ayrıntılarıyla, eksiksiz
anlatma.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
kimyager:
kimya ile uğraşan
kimse, kimya mütehassısı,
kimyacı.
küllî:
umumî, genel.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
lisan-ı mahsus:
kendisine ait
dil, kendine ait tarz.
macun:
hamur kıvamına geti-
rilmiş ilâç.
maharet:
mahirlik, ustalık.
meselâ:
örneğin.
mesele:
önemli konu.
mikyas:
ölçek.
mizan:
ölçü.
muallim:
ders veren, öğret-
men.
mütemadiyen:
sürekli olarak,
devamlı.
nebatat:
bitkiler.
nispet:
oran, ölçü.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
rükn:
esas, kaide, prensip.
şek:
şüphe, zan, tereddüt; ak-
siyle birlikte iki ihtimalin eşit
derecede bulunduğu bilgi.
talebe:
talep eden, öğrenci.
tiryak:
panzehir olarak kulla-
nılan, zehirlenme veya hasta-
lıklardan şifa bulmaya vesile
olan ilâç.
zîhayat:
hayat sahibi.
ziyade:
çok, fazla