gençlerin gençliğinin suiistimalinden ve taşkınlıklarından
ve gayrimeşru keyiflerin cezası olarak gelen tokatlardan
eyvahlar ve ağlamalar ve esefler işiteceksin.
eğer istikamet dairesinde gitse, gençlik gayet şirin ve
güzel bir nimet-i İlâhiye ve tatlı ve kuvvetli bir vasıta-i
hayrat olarak ahirette gayet parlak ve bâkî bir gençlik
netice vereceğini, başta kur’ân olarak çok kat’î âyâtıyla
bütün semavî kitaplar ve fermanlar haber verip müjde
ediyorlar.
Madem hakikat budur. Ve madem helâl dairesi keyfe
kâfidir. Ve madem haram dairesindeki bir saat lezzet,
bazen bir sene ve on sene hapis cezasını Çektirir. Elbet-
te gençlik nimetine bir şükür olarak, o tatlı nimeti iffet-
te, istikamette sarf etmek lâzım ve elzemdir.
@
AsA-yı MûsA
M
eYve
R
isalesi
| 39 |
BeŞinCi mesele
âyât:
Kur’ân ayetleri.
bâkî:
sonsuz, daimi, ebedi.
elzem:
daha (en, pek) lâzım,
lüzumlu, gerekli.
esef:
acıma, üzülme.
ferman:
emir, buyruk.
gayrimeşru:
meşru olmayan,
dine aykırı, kanunsuz.
hakikat:
gerçek, esas.
haram:
İslâmiyetçe yasakla-
nan işler.
helâl:
İslâmî ölçüler içinde ka-
zanılmış şey.
iffet:
temizlik, ahlâkî temizlik.
istikamet:
doğruluk, dürüst-
lük, doğru ve namusluca hare-
ket, iyi kalplilik.
kâfî:
yeter, kâfi gelir.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
Kur’ân:
Allah tarafından vahiy
yoluyla Hz. Muhammed’e indi-
rilmiş, semavî kitapların so-
nuncusu.
madem:
...den dolayı, böyle
ise.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
nimet-i İlâhiye:
Allah’ın nime-
ti, Allah’ın lütfu, Allah’ın ihsanı,
Allah’ın bahşettiği her türlü rı-
zık.
sarf:
harcama.
semavî:
Allah tarafından olan,
İlâhî.
şükür:
nimet ve iyiliğin sahibi-
ni tanıma ve ona karşı minnet
duyma.
vasıta-i hayrat:
hayırlara vası-
ta olan.